Çünkü sevilmemek yalnızca şanssızlıktır: Hiç sevmemek mutsuzluktur. Bugün, hepimiz bu mutsuzluktan ölüyoruz.
Albert Camus - Yaz
Yalnızlık her ne kadar güzel gözükse de kendiyle birlikte başka bir duyguyu daha ortaya çıkarır. Çaresizlik. Dünyanın en iğrenç şeylerinden biri olan çaresizliğe alışmak yalnızlıktan daha zordur. Yalnızlığı birilerinin dostluğu ile ya da başka alternatif yollarla bitirebilirsiniz. Fakat çaresizliğin vücudunuza bıraktığı hasarı düzeltmek sadece zamana bağlı. Tabii bu zihninize verdiği zararla da bağlantılı.
İnsan işini severek yapmazsa başarılı olamaz. Aynı kişi kendini sevmezse istediği kadar işini sevsin yine de başarılı olamaz. Sevginin gücü o kadar büyüktür ki hayatınızın en önemli anlarını mahvedebilir ya da en kötü gününüzü mükemmel hala getirebilir.
Kollarının arasında olduğum adamın bana karşı olan sevgisini Ezel'in annesi kör Meliha bile görürdü. Bana karşı dokunuşlarının narinliği, bakışlarının zevki ve birçok şeyiyle sevdiğini dolu dizgin belli ediyordu.
Sevgisinin büyüklüğü beni korkutuyor muydu, kesinlikle evet. Onu sevmek için çabalamama ihtiyacım yoktu aslında. Bulunduğum boşluktan dolayı kendimi hemen birine adayabilirdim ama o bunu istemiyordu. Onu sevmem için bir sebep istiyordu benden, boşluktan dolayı ona sarılmadığımı anlamak istiyordu.
Halbuki gözlerimin içine bu denli dikkatli bakan adamın anlaması gerekiyordu yanında güvende hissettiğimi. Ben onun acılarını henüz göremiyordum ama o benim acılarımın hepsini gayet biliyordu, biliyor ve ona göre davranıyordu.
Sağ kolu yastığın altında sol kolu ise belimdeydi, sol bacağı benim bacaklarımın arasındaydı, çenesi tam burnumun üstündeydi, sol kolum aramızdayken sağ kolum ona sıkı sıkıya bağlıydı. En son hatırladığım ağlarken bana sarılmasıydı.
Geriye doğru gitmeye çalıştığımda bırakmamıştı. "E hani sen uyuyodun?" Kafama bir öpücük kondurup konuştu. Konuşma ulan sesinin derinliğine bak delireceğim.
"Şşş saat erken daha hadi uyuyalım" ona bakmak için kafamı kaldırdığımda dudaklarım dudaklarına yaklaşmıştı. Nefesini sadece vücudumda değil artık ruhumda da hissediyordum. Gözleri gözlerime değdiğinde ruhlarımız gözlerimizden akarak birbirine karışmıştı.
"Günaydın" son derece tatlı bir şekilde gülümseyerek konuşmuştum. Bana tebessüm ederek baktı ve saçlarıma öpücük kondurdu. "Günaydın göz bebeğim" gülümsemem daha da büyümüştü. Tekrar gözlerini kapatıp daha da sıkı sarıldı.
"Sanırım birazdan göğüs kafesinden içeri gireceğim" hafif sesli güldüğümde mırıldandı. "Keşke imkânım olsa da yapsam" kulağımı kalbinin oraya koyduğumda hızla atan kalbi beni çok şaşırtmıştı.
"Senin yüzünden öyle atıyor. Çok merak ediyorum gerçekten benim olduğunu hissettirdiğinde neler olacak bu dalgasız deniz de" sırıtarak konuştum.
"Sanırsam fırtına çıkacak, belki de Karayel" sesli güldüğünde ona bakmıştım "Çok tatlısın" anında gülümsemesi durmuş ve aşa bana bakıyordu. "Ne dedin ne dedin sen?" kafamı tekrar onun göğsüne koymaya çalıştığımda ısrarla gözlerime bakıyordu.
"Sen bunu içtenlikle söylemişsin" şaşırmıştı ve gözleri parlamıştı. "Benim yalandan söylediğim şeyler mi var?" imayla kaşlarımı kaldırıp ona baktım ve güldü. "Yok canım onu demek istemedim ben" onu durdurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM SAVAŞI
Fiction généraleHayatımın yönü benden bağımsız gidiyordu. Akıp gidiyordu ellerimden hayatım ama asla tutamıyordum. Peki tutmak istiyor muydum? Bunun cevabını iyi ya da kötü olarak değerlendirirsek buna bile verecek cevabım yoktu. Hayat, kader, karma adına her ne de...