Hayatımın yönü benden bağımsız gidiyordu. Akıp gidiyordu ellerimden hayatım ama asla tutamıyordum. Peki tutmak istiyor muydum? Bunun cevabını iyi ya da kötü olarak değerlendirirsek buna bile verecek cevabım yoktu. Hayat, kader, karma adına her ne dersek bize ya seçenek sunar ya da zorunda bırakır. Eğer hayatınızda biraz şans varsa, biraz olsun sizi seven biri varsa her zaman seçenekleriniz vardır, fakat zorunda kalmak farklıdır. Sizi kırabilir, üzebilir, sevindirebilir, ağlatabilir, mutlu edebilir. Asla sonucunu tahmin edemezsiniz. Seçenekteki ve zorunluluktaki diğer etken ise sonuçlardır. İyi olarak gözüken ve seçtiğiniz ihtimal en kötüsü haline gelebilir ve sıkıntı şu ki biz insanoğlu şer üzerine düşünür, birilerini veyahut ta bir şeyleri sorumlu tutmak isteriz. Seçtiniz ama sonuç sizi üzdü. İşte o zaman kendinizden başka kimseyi suçlayamazsınız. Zorunda kalmak bu kötü çıkma ihtimalinde güzeldir, çok rahat bir şekilde sizin yerinize karar veren insanın üstüne suçu atabilirsiniz. Sizin için iyi olursa da mutlu olur bunu kendinizin iyi olmasından anlarsınız. Hayatınızda her zaman iyi ihtimali seçemeyiz ve de sonuçlarına katlanmalıyız.
Benim içinse yine ihtimaller vardı. Hangisini seçecektim. 17 senedir bana kan kusturan sevginin ne olduğunu bile doğru dürüst hissettirmeyen, gerçek olmayan ailemi mi? Yoksa beni bir ihtimal için 5 senedir arayan ve beni ilk gördüklerinden itibaren suratlarından şefkat eksik olmayan gerçek ailemi mi? Resmen kumardı. Sonucunda ya kaybetmeye devam edecektim ya da hiçbir fikrim olmayan yolu deneyip yaşayarak görecektim. Ben kendi beynimin okyanusunda çırpınırken odada bir uğultu tartışma vardı. Sürekli birileri birilerine bir şey diyordu ama kendi beynimin sesinden asla duyamıyordum ve yavaş yavaş başım ağrımaya başlamıştım. Sandalyede oturuyordum ama kendimi önüme atmıştım, gözlerim kapalı, ellerim ise şakaklarımdaydı. Kimdim ben ya da doğru soru şuydu;
Kim olmak istiyordum? Dilde mi? Derin mi?
Artık baş ağrım durmuyor ve şiddetleniyordu, herkes herkese bağırırken yavaşça ayağa kalktım. Üstümü düzelttim ve geldiğimden beri elimde olan Eylül'ü sehpaya bıraktım kafamı kaldırdım, derin nefes alıp iyice sakinleşerek konuşmaya başladım.
"Hepinize teşekkür ederim. Beni düşünerek tartışmanız çok manidar. Fakat bazı şeyleri sindirmek ve karar vermek için zamana ihtiyacım. Hayatım uçuruma doğru sürükleniyordu aceleyle vereceğim herhangi bir kararın da beni o uçurumdan okyanusa iteceğinin bilincindeyim. Kendim için bazı şeyleri kolaylaştırmam gerek. Bunun içinse yalnız kalmam gerek" sesim sakin ve yumuşaktı. Aslında tam da istediğim gibiydi. Herkes o kadar bana odaklıydı ki daha ayağa kalktığımda bile susmuşlardı. Arayı çok soğutmadan yine derin nefes alıp konuşmaya başlamalıydım. Gözlerimi adam ve kadına çevirdim ve başladım.
"Sizden ricam beni zor bir duruma sokmamanız. Eve gidip 17 senedir ailem zannettiğim insanlara ben bunu açıklayamam, açıklasam bile sonucunu aklımdan bile geçirmek istemiyorum. Onlara doktorunda raporuyla açıklamanız sizin beni yanınızda istemeniz konusunda haklı çıkarıyor evet. Henüz bir karar vermedim. İzninizle çantamı alıp eve tek başıma gitmek istiyorum. Yalnız yürümek istiyorum. Siz evde o insanlarla konuşurken sizi çok fazla onlara mazur bırakmayacağım. Söz veriyorum. Gelip kararımı size söyleyeceğim" sonunda gülümsemiştim. Onlar ise bu konuşma sırasında önce endişeli sonra da benim gibi gülümseyerek sadece başlarını sallamışlardı. Beni dinlediler, anladılar ve onay verdiler.
Vay be kızım böyle insanlar da varmış heee ben şokelerdeyim hala baaayyy
Kimseden ses çıkmamıştı. Bu benim fazlasıyla işime geliyordu. Hemen ceketimi giydim, saçlarımı düzelttim, çantamı sırtıma geçirip tam kapının koluna tutunmuşken arkamdan sıcak, yumuşak ama hasretli bir ses duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM SAVAŞI
Ficción GeneralHayatımın yönü benden bağımsız gidiyordu. Akıp gidiyordu ellerimden hayatım ama asla tutamıyordum. Peki tutmak istiyor muydum? Bunun cevabını iyi ya da kötü olarak değerlendirirsek buna bile verecek cevabım yoktu. Hayat, kader, karma adına her ne de...