Gün batarken, tüneğime dönüyordum yeniden; ruh rüzgârlarının, rüyalarımın esip durduğu yüksek yerlere ulaşıyordum. Düştüğüm kötü durumlardan, yarım düzine büyümüş de küçülmüş çocuk sözcüğüyle ve yüz tane paralı askeri öldürerek intikam alıyordum. Ama ne yapsam nafileydi!
Jean-Paul Sartre – SözcüklerYaşadıklarım benim elimde değildi, bunu kabulleneli çok zaman olmuştu. Yaşatacaklarım ise kesinlikle bana bağlıydı, bunun da farkındaydım. Eskiden asla sesi çıkmayan birinden acımasız birine dönüşmek zor olmamıştı, bastırdığım duygularımı tamamen serbest bıraktığımda şu an ki halime gelmiştim.
Ailem beni bulmadan önce zaaflarım kitaplarımdı, bulduklarında ailem zaafım oldu dahası biri en büyük zaafım oldu. O biri bu akşam benimle ölüm kalım savaşına girecekti. Zaafım olmamayı o seçmişti, artık zaafım değildi. Tek zaafım ailemdi, her zaman da öncelik onlarındı.
Mert'i eve bıraktıktan sonra eve döndüm, gün doğmak üzereydi ki anca odama çıkabilmiştim. Odama girer girmez direk kendimi küvetin içine bıraktım, gevşemem lazımdı. Genelde buz gibi suyla duş alırdım ama bu sefer biraz ılıktı. Çeneme kadar uzanmıştım, gözlerimi boş fayansa odakladım, o şekilde ne kadar kaldım bilmiyorum.
Vücudum rahatlamıştı ama zihnim öyle değildi. Su vücuduma iyi gelirken bulanıklaşan zihnimi berraklaştıramamıştı. Aklımın karışma sebebi akşam ne yapacağımdı. Karayel olacaktım ama emir olarak ne olacaktı? Öldür mü acı çektir mi yoksa geri çekil mi? Son seçenek hariç diğer ikisine tamamım.
Kapımın devamlı çalınması sonucu biri içeri girmişti, kafamı çevirdiğimde Güler'i gördüm ama o hemen arkasını döndü.
"Ben özür dilerim, Yamaç Bey size ulaşamayınca beni gönderdi. Bir de Doğa Hanım kutu bırakmış bakıp bakmadığınızı sordu. Hemen çıkıyorum"
"Kapının dışında bekle seslenince gel olur mu sırtım çok sızlıyor krem sürmek gerek" arkası dönük olmasına rağmen kafasını sallayıp hemen çıkmıştı. Ayağa kalkıp duş başlığını açtığımda gelen soğuk suyla rahatlamıştım, ılık da olsa benim için çok sıcak bir suydu.
Saçlarımı yıkayıp, vücudumu köpükledikten sonra çıktım. İç çamaşırlarımı ve kıyafetlerimi çoktan yanıma almıştım, iç çamaşırlarımı ve altıma eşofmanımı giyip Güler'e seslendim ve hemen girdi.
"Sırtımdaki altta yatay üç tane dağlanma izi var onlara krem sürebilir misin?" kafa sallayıp kremi eline alıp sürmeye başladı. Bir yandan da devamlı burnunu çekiyordu, sanırım o da ağlamıştı nasıl bir iz ise gören ağlıyordu, ben hariç. Alışmıştım artık sırtımdaki izlere de kalbimdeki izlere de.
"Bitti"
"Teş-" kremi bırakıp hemen odadan çıkmıştı, toparlanması için izin vermeliydim ona, elbet alışacaktı buna. Üstüme rastgele bir tişört giyip, saçlarımı tepeden topladım nemli sayılırdı. Aşağıya indiğimde herkes çoktan masaya oturmuştu.
"Özür dilerim günaydın" gülümseyip yerime oturduğumda kimse bir şey dememiş rahatça kahvaltı etmiştik. Kahvaltı bittiğinde ise babam odasına gelmemizi istemişti. Cenk ve ben kapıyı çalıp içeri girdik.
"Karayel ve Savaş oturun" ikimizde babamın tam karşısında olan ikili koltuğa oturmuştuk. Belli ki akşam için ciddi bir konuşma gerçekleşecekti.
"Akşam ikinizde maça çıkacaksınız ve ikinizden de beklentim normal, kendinizi kasmanıza gerek yok. Savaş senin maçın Karayel den önce olacak ikinizi de aynı anda takip edemem, kiminle maçın olduğuna orda bakarız" Cenk kafa sallayıp tebessüm etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM SAVAŞI
Ficção GeralHayatımın yönü benden bağımsız gidiyordu. Akıp gidiyordu ellerimden hayatım ama asla tutamıyordum. Peki tutmak istiyor muydum? Bunun cevabını iyi ya da kötü olarak değerlendirirsek buna bile verecek cevabım yoktu. Hayat, kader, karma adına her ne de...