(9 ve 10.bölümler Derin'in Avusturya da ki günlerini içerecektir. Zaman atlamaları olması durumunda belirtilecektir.)Gezinen bir gölgedir hayat, gariban bir aktör
sahnede bir ileri bir geri saatini doldurur
ve sonra duyulmaz olur sesi, bir masaldır
gürültücü bir salağın anlattığı
ki yoktur hiçbir anlamı.
William SHAKESPEAREKaranlığımı aydınlatmalı yoksa o karanlıkta yok mu olmalıydım? Bu soru uçağa bindiğim andan itibaren kafamı kurcalarken asla cevap bulamamıştım. Bu sorunun cevabı bu iki ayın sonunda belli olacaktı. Ya var olacak, yaşayacaktım ya da yok olacak yaşatmayacaktım. Ya övecek ya sövecektim. Bildiğim şeylerden biri ise bu iki ayın sonunda farklı bir şeye dönüşeceğimdi. İnsan görünümlü bir canavar olacaktım.
Dışardaki basit insanlar için normal bir kadın olacaktım ama düşmanlarım için bir canavar olacaktım. Bunu bir noktada istiyordu içimdeki kız, durduramıyordum. Hayatımda hiç görmediğim amcamın kanı içimde kaynıyordu.
Uçaktan inene kadar düşüncelere boğdum kendimi, hepsinin cevabını almak için beklemeliydim. Uçaktan indim, pasaport kontrolü valiz derken zaten saat öğleni geçmişti. Kapıdan çıktığımda bir adam elinde soyadım olan kâğıt tutuyordu.
"Frau ATIŞ" oldukça genç biriydi. Kahverengi saçları vardı ama koyu değildi, gözleri kahverengi, sakal ve bıyıkları vardı ama yanaklarında azdı. Üstünde siyah bol bir tişört, altında kumaş siyah pantolon, boynunda ise gümüş rengi basit bir kolye vardı, boyu uzundu ve fazlasıyla kaslıydı. Yanına gittiğimde elindeki kâğıdı almıştım, sanırım beni tanımamıştı. Gözlüklerimi çıkarıp onun gözlerine odaklandım, elimi uzattım.
"Derin Atış" elini uzatıp elimi sıktı "Cenk Yılmaz" aynı anda ellerimizi bırakıp yan yana yürümeye başladık. Dev gibiydi, bende bir kadına göre uzun olduğumdan çok sırıtmıyor gibiydik. Havaalanının otoparkına geldiğimizde siyah bir Mercedes'in önünde durdu ve valizimi bagaja koydu, bana da ön kapıyı açmış ve elini uzatmıştı gülümseyerek. Kendisi de geçip oturduğunda, arabayı çalıştırdı ve konuşmaya başladı.
"Kaldığımız yer buraya yakın Viyana'nın içinde değil. Apartmanda altlı üstlü kalacağız ben üstteyim, bir şey olması durumunda hemen ulaşabilirsin. Telefon hat ıvır zıvır hepsi evde zaten" o konuştukça ben sadece kafa sallıyordum.
"Eğitim alanı da eve yakın zaten. Eğitim detaylarını normal şartlarda vermemem lazım sana ama iyi bir miktara konuşurum" gülümsediğimde göz kırpmıştı.
"Biliyorum zor, seninle aynı kaderi paylaştım, ben istedim ama sonrasına dayanamadım. Bende eğitimdeyim ama kimin hizmetinde olacağım tam bir muamma"
"Nasıl yani ailen veya başka biri yok mu? Belki de şu an hiç var olmayan biri için mi eğitiliyorsun?" kafa sallayıp gülümsemişti.
"Kim bilir" arabayı park ettiğinde etrafa baktım ve Cenk'i takip ettim. Apartmana girip birinci katta durdu ve kapıyı açıp anahtarı bana verdi. "Evinize hoş geldiniz küçük hanım, benim evimin anahtarı da var seninki de bende var acil durumlar için. Masadaki telefonda temiz ve numaralar kayıtlı benimki de var. Eğitim grubu var herkesin planı oraya atılır oradan takip edersin" kafa salladığımda içeri geçtim ve oda yukarı çıkmıştı.
Ev basit ve boş sayılırdı. Giriş kısmı genişti, 3 odası ve bir terası vardı, biri salon, diğeri bilgisayar odasıydı muhtemelen kamufle olmak içindi ve öbürü de yatak odası. Her şey oldukça azdı ve bu hoş duruyordu. Mutfakta eşyalar vardı ve mutfak alışverişi yapılmıştı. Salona gittiğimde telefonu elime alıp açmıştım, ilk kime haber vereceğimi düşünürken eğitim grubundan mesaj planı gelmişti. Mesajı okumamla şaşırmam bir oldu, adamın biri 15 dakika sonra herkesi salonda istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM SAVAŞI
Narrativa generaleHayatımın yönü benden bağımsız gidiyordu. Akıp gidiyordu ellerimden hayatım ama asla tutamıyordum. Peki tutmak istiyor muydum? Bunun cevabını iyi ya da kötü olarak değerlendirirsek buna bile verecek cevabım yoktu. Hayat, kader, karma adına her ne de...