1 AY SONRA
Bugün 5 Şubat. 10 yıl önceki kıyametin en son mutlu günüydü. Yarın ise 6 Şubat kıyametin ta kendisiydi. 10 yıl ne kadar çabuk ilerlemişti. 10 yıl önce bugün annem ile ablamın kokusunu son kez içime çekişimdi. Son kavga edişim, son kez mutlu oluşum,son kez huzurlu nefes alışımdı. Şimdi her ne kadar yaşıyorum desemde içimde hala doyamadığım bir annem ,bir ablam var.
Hayatın bana vereceği çok şey yok, benim gibi çocuklara vereceği hiç bir şey yok. Zaten herşeyimizi baştan aldı. Babam bir keresinde demişti ki;'Aile bir saraya benzer. Baba, o sarayı koruyan büyük bir duvardır. Anne, sarayın ta kendisidir. Çocuklar ise, o sarayın odalarıdır. Eğer baba giderse o duvar yıkılır, anne ve çocuklar korunaksız kalır. Eğer anne giderse o saray yıkılır, çocuklar dağılır. Eğer ikisi bir yıkılırsa ortada ne korunaklı bir duvar kalır ne de yuva olan saray. Çocuklar kendi kendine hayatı öğrenmek zorundadır. "
Sabah kalktığımda üstümde inanılmaz bir hüzün vardı. Üstüme bir şeyler alıp aşağı kata indim. Herkes yatıyordu. Babamın odasından takırtı sesleri geliyordu. Kapısına doğru gittim,çaldım. "Gir" sesini duyunca içeri girdim. Babam annemin fotoğraflarına bakıyordu. Gözyaşlarını benden saklamak için siliyordu.
"Gel kızım gel." dedi. Yanına oturdum. Fotoğrafı benimde görebileceğim şekilde yaklaştırdı. "Onları çok özlüyorum." dedi babam ağlamaklı. Babamın omzuna yaslanıp "Ben de onları çok özlüyorum baba" dedim. Ağlarken birer birer hatıralarını hatırladık.
Bugün bir sürü işimiz vardı. Akşam anma töreni olduğu için babam ile ağabeyim erkenden evden çıktı. İsra Yiğit'ti de alıp annesi gile gitti. Bende evde tek kalmıştım. Evdeki işlerimi bitirip kafam beni nereye götürürse gidecektim.
Evden çıkınca en çok hatıralarımız olan ve bir o kadar da gitmeye korktuğum mahalleme gidecektim. Yıllar sonra ilk defa Murat sayesinde bu korkumu yendim. Arabamı mahalle girişinde bir yere bıraktım ve gezmeye başladım. Hasan bakkalın yerini, evin yanındaki incir ağacını, apartmanın olduğu yeri... Bir zamanlar bize yuva olan bina şimdi hiçti, mezardı. Bizi sıcak tutarken soğuk bir mezara attı. Mahallemin bütün sokaklarını hiç bıkmadan gezdim. Aklımda sadece bir şarkı kalbimde hala hatıralarını yaşattığım iki kişi.
İçimde birşey kanıyor
Keskin bir vedanın yarası sızlıyor
Yüzümde birşey soluyor
Aynı değil umudun rengi kayboluyorKalbimde bir yerde bir orman yanıyor
Bıraktığın şarkılar sahipsiz susuyor
Şiirler hep dargın,dualar şifasız
Ömrüme mıhlanmış bir cümleKül olur kalbindeki zamanla
Yana yana, yana yana
Yana yana, yana yanaHatıralar gözümün önünden film şeridi gibi geçerken, içim acıyordu. Artık kaldıramıyordum bu olanları. Oradaki kaldırıma oturdum. Ağlamaya başladım. Gözyaşlarım kaldırımları sularken, yanıma o güzel kokusuyla Murat oturdu. Bir aydır ortalıklarda yoktu. "İşte hayat. Hiç beklemediğin bir anda seni tam alnının çatısından vurur. Böyle dımdızlak kalırsın hiç birşey yapamazsın." dedi gözyaşlarını silerken. "Tıpkı senin yaptığın gibi,bir anda geldi bir anda götürdü herşeyi" dedim. "Ben berbat bir adamım. Ne senin sevdanı hakkettim ne de dostuma dost oldum" dedi. "Bizim tek suçumuz sevmek" dedim.
Murat bir anda ayağı kalktı ve elini uzattı. "Madem suçumuz birbirimizi sevmek . O zaman doyasıya yaşayalım"dedi. "Ya yaşayamazsak" dedim ağlarcasına.
"Bizim önümüzde çok güzel günler var." dedi. Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi. Elini tuttum, sanki hiç bırakmayacakmış gibi. Ayağa kalktım ve "Peki olanlar ne olacak? Sen..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çaresizlik
Fiksi Remaja6 şubatta yaşananları ve 10 yıl sonraki hayali hayatı anlatan hikaye