Sabah kalktığımda Zehra yanımda mışıl mışıl uyuyordu. Hemen yanağından öpüp ağabeyimi aradım. Murat'ın nasıl olduğunu bilmem gerekiyordu. Zehra uyanmasın diye kendi odama geçtim. Ağabeyimi arayıp Murat'ın durumunu öğrendikten sonra içime bir hüzün kaplandı. Çünkü hala ameliyathanedeydi. Bir yandan ağlarken bir yandanda giyiniyordum. Annem ile ablamın mezarına gitmem gerekiyordu. Bir günde iki acı yaşıyordum. Aslında yaşamadığım birşey değildi.
Aşağı indiğimde herkes uyuyordu. Mezarlık bu saatte kalabalık değildir diye düşündüm ama nafile herkes oradaydı. Gece anmasına katılamadığım için biraz buruktu içim.
Kimse duymadan evden çıktım. Uzun zamandır annemleri ziyaret edemiyordum, dünya telaşından. Yolda giderken kalan enkazların üstüne bırakılan çicekleri gördüm,saat kulesindeki duran saati. Biri bana yaşamın duracağını söylese inanmazdım ama o gün tam öyle oldu. 4.17'de yaşam durdu. Hepimiz o saatte kaldık ve hâlâ geleceğe bir adım atmıyoruz. Kimileri korkusundan,kimileri kimsesi olmadığından...
Mezarlığa vardığımda içimi hüzünle beraber huzur kapladı. Annemin kokusunu duyuyordum sanki. Kapıda çiçekçiden bir buket gül aldım ve annem ile ablamın mezarının önüne gittim. Gözümden yaşlar akıyordu. "Anne ben geldim,senin o küçük yaramaz kızın geldi. Ablam sana da merhaba. Ben sizi çok özledim,hemde çok çok. İsra sizin yokluğunuzu hissettirmiyor sağolsun. Hem anne,hem abla oldu bana ama sizin kadar değil. Murat geldi biliyor musun anne? O geldiğinden beri gözümden yaş eksilmedi ama onun yüzünden değil,benim yüzümden. Bugün bir karar vermem gerekiyor ona zarar vermemek için. Biliyorum bana kızacaksınız 'bizi bırakıp nereye gidiyorsun' diye. Daha karar vermedim ama kesin gidicem." dedim.
Mezar taşına oturup, topraklarını elime alıp, kokladım. Onların kokusu sinmişti. "Sende mi depremde kaybettin yakınını" dedi tanıdığım bir ses. Arkamı döndüm, bu o kadındı; anneme benzeyen kadın. O an Rabbim'in 'üzülme ben varım. Sana her zaman bir mucize gönderirim' dediğini duyar gibiydim. O an öyle bir kahkaha patlattım ki çevremde ki herkes bana bakıyordu."Noldu kızım iyi misin" dedi o teyze. Kahkahamı kesip ağlamaklı bir şekilde ona sarıldım. Oda hiç yabancılık çekmeyip şefkatli kollarıyla beni sardı.
Nihayet sarılmamız bitti ve o Teyze beni kolumdan tutup buz gibi olan mezar taşına oturttu. "Aha burda yatan annem ile ablam ve sen anneme çok benziyon teyze. "dedim. "İnsan insana benzer yavrum. Sen o yüzden mi böyle tepki verdin"
"Evet teyze. Peki sen yakınını kaybettin mi"
"Evet. Eşimi ve üç çocuğumu kaybettim. Geriye bir oğlum kaldı. Oda beyninden hasar aldığı için ne konuşabiliyor, ne yürüyebiliyor , ne de uzuvlarını hareket ettirebiliyor. Sadece duyuyor ve görüyor. 10 yıldır onunla yaşıyom ve hiç zorluk çekmedim."
Bir annenin merhameti ancak bu kadar güzel ifade edilebilirdi.
"Adını bahşet Teyze"
"Sevgi. Peki senin adın ne güzel kızım."
"Memnun oldum Sevgi Teyze ben de Hazal"
"Kuruyarak dökülen yaprak."
"Ne?"
"İsminin anlamı, kuruyarak dökülen yaprak"
"Evet"
"Bazen insanların isimleri kaderlerine benzermiş. Seninki de benziyor mu yavrum"
"Hemde nasıl? Ben her gün yaprak döküyorum."
"Demek ki senin daha yazın gelmemiş kızım. Ne zamandır gelmiyor"
Lafları o kadar anlamlıydı ki.
"10 yıldır"
"Senin ki bayağı fazlaymış kızım ama senin ki sadece kaybetmek değil, gönül meselesi gibi"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çaresizlik
Fiksi Remaja6 şubatta yaşananları ve 10 yıl sonraki hayali hayatı anlatan hikaye