Bars

8 2 0
                                    


    Savaş meydanında onun Lucifer'ı öldürüşünü gördüğümde kalbim ferahlamıştı. Sonrasında Lucifer'ın darbesi ve Lidyamın acıyla yere yığılışı bunlar o kadar çabuk olmuştu ki. Hemen yanına koştum. Düşüşünü yavaşlatmak adına başını tuttum, oraya çöküp dizlerimin üzerine narin başını koydum. Benim sevdiğim kadın öylece minicik bir hançere mi  ölecekti. Hayır! O tanıdığım en güçlü kadındı. 

  "Dayan Lidya. Beni arkanda bırakıp gitme sakın!"

Herkes Lidya'nın başında bir şeyler yapmaya çalışıyor ama hiç bir işe yaramıyordu. Sanki tüm dünya onun acı çekmesini iliyordu. Ne Esila'nın güçleri ne Çağrı'nın güçleri işe yarıyordu. Lidya'nın yanağından süzülen göz yaşının görmemle hızla yaşını sildim. Sıkıca sarıldım sevdiğim kadına. Acı mı çekiyordu acaba?

"Hadi onu saraya götürelim. Orada bir şeyler yapmaya çalışırız."

     Dora sakin tutmaya çalıştığı titrek sesiyle konuşurken ona hiç bakmamıştım. Omzumda hissettiğim güçlü el kimindi bilmiyorum ama Hernius'un olabileceği geldi aklıma. Lidya'mın hareketsiz bedenini kucağıma yavaşça aldığımda neden bu kadar hafif olduğunu anlayamadım. Benim güzel karım sanki kırılacak bir bebek gibi gelmişti gözüme.

"Kavim siz çocukları ve yaşlıları çıkarın. İlan edin herkese savaşın kazanıldığını. Kutlama olmayacağını da söyleyin. Herkes evlerinde beklesin."

   Agah'ın verdiği emirle Sanşa ve Kavim 'in gidişine kaydı gözlerim, kısacık bir an. Sonra yine yerini buldu gözlerim. siyah sarkan saçı, sarkan sol eli kapalı gözlerinde uzun kirpikleri, benim en güzel anılarımın sahibini; Lidya'yı...

    Agah'a bunu, liderliği üstlendiği için minnettardım. Karımın gözünden akan bir damla yaşı hızla silerken için için ağlıyor muydu acaba? Sanki bir ölü gibi görünüyordu. 

    Onun o kırılgan bedenini yatağa bıraktığımda hemen  Esila geldi. Ona dokunuyor, yarasını iyileştiriyordu. Çağrı'da yanına gelip el ele tutuştuklarında parlayan ışık daha da güçlendi. Onlar benim güzel karımı iyileştiriyorlardı. En azından ellerinden geleni yapıyorlardı.

      Onu yatakta görmek, çektiği acıları bilmek beni öldürüyordu. Çaresizce sevdiğim kadının uyanmasını beklerken ruhunun bu kadar yorgun olduğunu anlayamadığım için aptal olan ben olmalıydım. Ona ilk gördüğüm andan beri aşıktım. O ilk bakışı, sorgulayan gözleri benim gözlerimle buluşur buluşmaz şaşkın ama aynı zamanda beğenen bakışları hiç aklımdan çıkmadı. Başlar da beni reddederken bile bana çekildiğini biliyordum. Bakışlarında ki yoğunluğu hissediyordum.

     Beraber yattığımız, en güzel gecelerimizi beraber geçireceğimizi söylediğim bu yatakta; yaşam mücadelesi veriyordu karım. Ben Kral olarak doğmuş, bunun için eğitilmiştim. Başlarda kraliçeye körü körüne bağlanmak saçma gelmiş, sevmediğim tanımadığım bir kadınla evlenmek korkutucu gelmişti. Şimdi bakınca onunla o kadar güzel anımız olmuştu ki.

"Ah Lidya'm, seni koruyamadım affet."

Elini tutuyordum. Yanağını okşuyordum. Gözümden akan yaşı hızla sildim.

"Git biraz dinlen ben bakarım ona."

     Konuşan Dora'ydı. Lidya şimdi gözleri ağlamaktan kızaran bu soğuk kızı görseydi muhtemelen şaşkınlıktan dilini yutardı. Gülümsedim.

"Onu gözümün önünden ayırdığım anda bir şeyler yapıp kendine zarar veriyor."

Bana boş boş bakan kıza baktım kısacık bir an. Cevabımı beğenmemişti.

ELFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin