Evren yurt dışından gelen müşterisi ile ilgilenirken Serenay ve ben de akşam yemeğimizi yemiştik ve üzerine Evren'in gönderdiği tatlıları bitiriyorduk. En sonunda Serenay masanın üzerinde duran çantasını alıp ayağa kalktı. "Ben eve geçiyorum. Biraz kırıntı hazırlayacağım." Ardından gözlerini ünlü olan adama çevirdi. "Zaten onlar da kalkacağa benziyor. Sen Evren'i alıp bana geçersin, olur mu?"
"Olur." dedim kafamı bir kez olumluca sallarken. "Alınacak bir şey olursa haber edersin."
Serenay adım adım uzaklaştı masadan. Ben ise beyaz şarabımı yudumlamaya devam ettim. Yaklaşık on beş dakika sonra da o iki adam ile beraber korumaları da kalmıştı. Evren de onların yanındaydı. Yine gülüşerek bir konu hakkında birkaç dakika sohbet ettiler ve Evren onlara kapıya kadar eşlik etti. Gerisini göremedim ama tahminime göre bir de restoranın önünde magazinciler tarafından birkaç fotoğrafları çekilmişti. Evren'in reklama ihtiyacı yoktu ama yine de iyi reklam yapmıştı.
Beş altı dakika sonra Evren benim karşıma oturup tek kaşını kaldırdı. "Serenay gitti mi?"
"Evet, gidip biraz hazırlık yapacakmış. İşin bittiğinde biz de çıkalım istersen."
"İşim bitti." dedi Evren derin ve rahatlamış bir nefes verirken. Bugün gerçekten de çok yorgun duruyordu. "Telefonumu alayım, sonra çıkalım." derken ayaklanmıştı bile. Benim cevap vermemi beklemeden hızlı adımlarla gözden kayboldu. Ben de bu sırada beyaz şarabımı bitirmiştim. Hesabı isteyecektim fakat Evren hiçbir şekilde hesap ödememize izin vermiyor, çalışanları hesabı getirmiyordu.
Evren ile beraber çıktık restorandan. Arabaya bindiğimizde Evren uzanıp bir şarkı açmıştı. Farkında olmadan çattım kaşlarımı. Evren ise gülerek omuz silkti. "Duyabiliyorken dinleyebildiğin kadar şarki dinle. Gerçekten de en büyük hayallerimden bir tanesi saatlerce şarkı dinlemek. O kadar merak ediyorum ki neye benzediklerini."
Kalbime bir bıçak saplanmış gibi hissettim kendimi. Benim için günlük rutin olan şarkı dinlemek bir başkasının en büyük hayallerinden bir tanesiydi. Gülümsemekten başka bir şey yapamadım. Ne diyeceğimi, nasıl teselli vereceğimi bilemedim. Hoş, Evren'in de bir teselliye ihtiyacı yok gibiydi. Ben Serenay'ın evine gelene kadar çalan farklı farklı şarkıları dinlerken, Evren yolları izliyordu.
Arabayı bahçeye park ettim, ikimiz de arabadan inip çok iyi bildiğimiz yollardan ilerledik. Nasıl şu ana kadar onunla hiç karşılaşmamıştım merak ediyordum. Zili çalmadan önce durdum ve tek elimle Evren'in bileğini tutup onu da durdurdum. "Sana bir şey sorabilir miyim?"
"Sorabilirsin."
"Serenay ile çok yakınsınız ve gördüğüm kadarıyla onunla bol bol vakit geçirmişsiniz bu evde. Aynı şekilde üniversite zamanında ben de bu evde çok vakit geçirdim. Nasıl hiç denk gelmedik?"
"Çünkü ben üniversiteyi burada okumadım, Anlatya'da okudum. Birkaç defa Serenay'ın arkadaşlarını gördüm. Her ne kadar Kıvanç ve Sema beni her ne kadar tanımasalar da ben onları bu evde en az altı yedi defa görmüşümdür."
"Beni gördün mü hiç peki?"
Evren dudaklarını birbirine bastırıp hüzünlü bir tebessümle kafasını iki yana salladı. "En çok da üzüldüğüm bu, biliyor musun? Seni daha önce hiç görememek."
.
Çok kısa bir bölüm oldu, biliyorum. O yüzden bugün ikinci bölüm gelecek <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
konuşmaz duyamaz hisseder , GAY
RomanceEvren ahraz bir şefti. Barlas ise kalbi insanlara karşı buz tutmuş veterinerdi. →İç ısıtan, soft ve kısa hikâye. → Bu iki erkeğin aşkını anlatan bir kitap. Eğer homofobikseniz lütfen içeriye girmeyin. Bu size hitap etmez.