Mutfağa geçtiğimde Serenay bana dönüp gülümseyerek, "Hoş geldin." dedi ve tekrardan mantarları soymaya devam etti. Gözleri hafifçe yaşlarla doluydu çünkü Evren elindeki keskin bıçak ile hızlı hızlı soğan doğruyordu. İşine çok odaklanmıştı, eli ustalıkla bıçağı tutuyordu. Her bir vuruşu sert, keskin ve hızlıydı. Benim de gözlerim hafifçe yanarken Evren bundan etkilenmişe benzemiyordu. Doğradığı soğanları tavaya atıp hızlıca domatesleri aldı ve onları da doğramaya başladı.
Şu an onu izlerken profesyonel yemek programı izliyor gibi hissediyordum kendimi. Hatta usta bir şefi izliyordum, kendimi bir an için çırak gibi hissettim. Gözlerini hiç kırpmadan önündeki kırmızı domatese bakıyor, küçük küçük küpler hâline getiriyor bir yandan da soğanları kavuruyordu. Yıllardır bu işi ustalıkla yaptığı uzaktan bile belli oluyordu.
"Çocuğu yeterince kestiysen gelip bana yardım et." dedi Serenay mantar dolu tabağı gösterirken. "Şunları soymamız lazım."
Serenay ile Evren'in arasına girdiğimde Evren dönüp bana kısa bir bakış attı ve sonra tekrardan işine devam etti. Anlaşılan Evren mutfakta bambaşka bir kişiye dönüyordu. Yüz ifadesi ciddiydi, her zamanki gibi dik duruyordu. Serenay hafifçe kamburunu çıkarmıştı fakat Evren dik duruyordu. "Her zaman böyle midir mutfakta?" diye sordum.
"Evet." Serenay soyduğu mantarı diğer tabağa atıp gözlerini bana çevirdi. "Stresini mutfakta atıyor."
Bu fark ediliyordu zaten. Tamamen odaklanmıştı. Arada bir bizim mantarlara göz atıyor, ardından kendi işine devam ediyordu. Biz mantarların hepsini soyup onun önüne bıraktığımızda onları diğer sebzelerden daha büyük büyük doğradı. Her ne yapıyorsa daha şimdiden çok güzel kokmaya başlamıştı. Tavanın ağzını kapattıktan sonra bedenini Serenay'a çevirdi. "Nohutları haşladın mı?"
"Evet." diyerek kafasını salladı Serenay ve buzdolabına gidip bir kabın içine koyduğu haşlanmış nohutları Evren'e uzattı.
Evren kabı sağa sola salladıktan sonra tezgahın üzerine koyup gözlerini bize çevirdi. "Tamam, artık bundan sonrası benim işim. Siz ikiniz gidip masayı hazırlayabilirsiniz."
Kibarca kovuyordu bizi mutfaktan. Serenay ile beraber içeriye geçtiğimizde hafifçe dudaklarımı aralayarak köşedeki küçük masanın üzerinde duran çeşit çeşit yemeklere ve tatlılara baktım. Hepsi hem estetik hem lezzetli görünüyorlardı. "Bunları Evren mi hazırladı?" diye sordum yemeklere hızlıca göz atarken.
"Evet." diyerek büyük masanın örtüsünü dolap çekmesinin içinden çıkardı Serenay. "Sabahtan beri bunlar için uğraşıyor. Gerçi buna uğraş denmez, gördün işte içeride, yemek yaparken zevk alıyor ve mutlu oluyor. Kendisini kelimelerle değil bu şekilde ifade ediyor." Masa örtüsünü sermesine yardım ettikten sonra devam etti. "Küçüklüğümüzde de böyleydi aslında. Mutfağa geçer bize bir şeyler hazırlardı ve o kadar lezzetli olurdu ki onun yaptığına inanmazdık. Her vaktinde yemek kitabı okur veya program izlerdi. En sonunda da gastronomi okudu zaten."
Bardakları ve tabakları da bıraktık masaya. Herkes ne yemek isterse onu servis etmemiz daha mantıklıydı çünkü bol çeşitli yemekler vardı. "Keşke yardıma çağırsaydın, daha önce gelirdim."
"Beni bile sokmadı ki mutfağa. Öyle ufak birkaç iş yaptırdı o kadar." Serenay son kaşık ve çatılı da bıraktıktan sonra gülerek bana döndü ve tek kaşını kaldırıp indirdi. "Gerçi belki seni isterdi yanında ha?"
Kollarını iki yana açıp kapattım. "Sence istemiş gibi mi?"
Serenay buna bir kahkaha atarak koltuğa oturdu ve bacak bacak üstüne attıktan sonra rahatça gerisine yaslanıp beni onaylarca kafasını salladı. "Haklısın. İkimizi de kovdu mutfaktan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
konuşmaz duyamaz hisseder , GAY
عاطفيةEvren ahraz bir şefti. Barlas ise kalbi insanlara karşı buz tutmuş veterinerdi. →İç ısıtan, soft ve kısa hikâye. → Bu iki erkeğin aşkını anlatan bir kitap. Eğer homofobikseniz lütfen içeriye girmeyin. Bu size hitap etmez.