Konuşamaz ve duyamaz ✾ 6

5.2K 452 171
                                    

Evren

Konuşamadığın ve duyamadığın için duygularının da olmadığı düşünülüyor. Tepki veremiyorum, üzüldüğümü söyleyemiyorum, kalbimi kırdıkları için sesimi çıkaramıyorum. Hayaletsin derlerdi bana lisede, varlığı belli bile olmayan bir hayalet. Yanılıyorlardı.

Hayalet olmayı istediğim zamanlar olmuştu. Böylece beni görmezden gelerek geçip giderler, varlığımdan bile haberdar olmazlardı fakat ben onların dediği gibi bir hayalet değildim. Beni görüyorlardı, duruyorlardı, gülüyorlardı, gidiyorlardı.

Benimle alay ediyorlardı.

İlkokulda, ortaokulda, lisede, üniversitede, iş hayatımın belli bir kısmanda. Belki de onları anlayamadığımı düşündükleri için bu kadar rahat ve acımazsızlardı. Sandıkları gibi sağır ve dilsiz değildim. Onları duyabiliyor ve konuşabiliyordum. Sadece ne benim sesim onlara ulaşıyor ne de onların sesi bana ulaşıyordu. Duymak ve konuşmak için illa kelimelerin çıkması veya söylenmesi mi gerekiyordu? Tek bir yüz ifadesi bile bunları karşılamaz mıydı? 

Onların duyamadıklarını duyuyordum, onların söylemediklerini söylüyordum. 

Kıvanç bir yandan bana alayla bir yandan acımayla bakıyordu ama asıl ben ona acıyordum. Serenay'a deliler gibi aşıktı, gözleri bile ediyordu bunu. Fakat konuşabildiği halde bunu ona söylemeye cesaret edemiyordu. Serenay duyabildiği halde onun duymasından korkuyordu. Şimdi o bu haldeyken ben mi daha acınası haldeydim o mu? 

Benim yerimde olsaydı neler yapacağını düşündü beni izlerken. Sonunda bu şekilde yaşayamayacağına karar verdi. Acaba şu an deliler gibi aşık olduğu kızın bir zamanlar bana aşık olduğunu bilseydi de hala bu şekilde mi düşünürdü? Bana acır mıydı yoksa benim yerimde olmak için konuşma ve duyma yeteneğini bile feda mı ederdi?

Serenay güzel kalpli bir kızdı. Çocukluğumuz beraber geçmişti, benim için işaret dili öğrenmişti. Bana aşık olduğu dönem sırf benim için yurt dışından gelen teklifi bile reddetmişti. Ona gitmesini söyledim, beni buraya bağlayan neden var dedi ama asla itiraf etmedi, benim de hiçbir zaman anlamadığımı sandı. Duymayınca, konuşamayınca farkında olmadığımı düşündü. Oysaki benden hoşlanmaya başladığı anda fark etmiştim. Belki dudakları ne diyor anlamıyordum ama gözlerinin ne dediğini anlıyordum.

Benden soğusun, duyguları daha fazla ilerlemesin diye cinsel yönelimimi ona gösterdim. Canının yanacağını biliyordum ama ileride daha fazla yanmaması için o gün yakmayı tercih ettim. Yanmıştı da, hem de çok yanmıştı fakat benden soğumamıştı. Tekrar eski günlerdeki gibi yakın iki arkadaş olmuştuk. Neyse ki artık gözlerinde aşk duygusu değil sadece hayranlık ve arkadaşlık vardı.

Gerçi beni şu anda yanımda oturan adam ile yapmaya çalıştığını fark etmediğimi sanıyordu, yine. 

Barlas. Gözleri insanlara soğuk hayvanlara sıcak bakan adam. Geçmişinde her ne yaşadıysa insanlarla arasına mesafe koymayı öğrenmişti.  En yakın Serenay'la gibi dursa da aradaki resmiyet arada bir belli ediyordu kendisini. Şu an benim yanımdaydı, bana destek olmaya çalışıyordu fakat bunu bana acıdığı için değil insanların ne kadar kötü olduğunu bildiği için yapıyordu. 

Barlas

"Nasıl bu duruma geldi?" diyerek tek kaşını kaldırdı Kıvanç. Evren'in dudak okuyabildiğini öğrendiğinden beri eğer onun hakkında bir şey söyleyecek olursa eliyle ağzını hafifçe gizlemeye çalışıyordu fakat Evren'in yüzüne bakınca bile anlaşılıyordu anladığı. Sadece anlamamazlıktan geliyor ya da umursamıyordu.

Veya alışmıştı.

"Konumuzun bu olduğunu sanmıyorum." diyerek Evren'in lezzetli bir şekilde yaptığı mezesinden dolu bir çatal aldım. Saatlerdir sinir etmişti beni Kıvanç. Eskiden de çok ve boş konuşurdu, büyüdükçe olgunlaşır diye düşünmüştüm ama gördüğüm üzere yanılmıştım. Gram olgunlaşmamıştı. Gözlerimi pür dikkat beni izleyen Evren'e çevirdiğimde zihninde neler geçtiğini merak etmiştim. Ne düşünüyordu? Neleri biliyordu? Neleri hissediyordu. "Eline sağlık, çok güzel olmuş yemekler." dedim yavaşça ve tek tek.

"Afiyet olsun." diyerek tebessüm etti bana. Diğer tüm tebessümler sahte ve yapmacıkken bu çocuğun gülümsemeleri içten ve doğaldı. Zorunluluktan değil içinden geldiği gibi gülümsüyordu.

"Ne kadar huysuz olmuşsun sen." dedi Kıvanç kaşlarını çatarak. "Ama sende suç yok, tamamen Samet yüzünden. O seni aldattıktan sonra böyle oldun sen."

Benim tepki vermemi bekliyordu, belki de sinirlenmemi. Ona istediğini vermeyerek uzanıp suyumu aldım ve küçük iyi yudum aldıktan sonra gözlerimi Evren'e çevirdim. Önünde tabağa dalıp gitmişti. Elimi omuzuna koyup bana bakmasını sağladığımda iki elimi de hafifçe havaya kaldırdı. "Gidelim mi artık?"

Evren en başta şaşıracak gibi oldu ama hemen toparladı kendisini. "Olur, gidelim. İşlerim vardı zaten."

"Hayır." dedi Serenay üzgün bir şekilde. "Daha film izleyecektik ama."

"Sonra bir ara onu yaparız." diyerek kalktım ve Evren'in sandalyesini hafifçe geriye çekerek onun da kalkmasına yardımcı oldum. Evren başıyla bana ufak bir teşekkür ettikten sonra Serenay'a döndü. "Barlas haklı. Söz başka bir zaman tekrardan bir araya geliriz ama şimdi gitsek iyi olur. Diğer türlü ortam daha da gerilecek. Bir ara yalnız üçümüz takılalım, daha iyi olur bizim için."

Serenay gökte aradığını yerde bulmuştu. "Olur." diyerek heyecanla kafasını salladı. İşaret dilini bilmedikleri için Kıvanç ve Sema hiçbir şey anlamamışlardı. "O zaman ben size eşlik edeyim."

Kıvanç ve Sema ile uzaktan vedalaştıktan sonra dış kapıya doğru ilerledik. Serenay mahcup bir şekilde bakıyordu bize. "Evren." dedi tüm bedenini ona çevirirken. "İçeride olanlar için çok özür dilerim -"

Evren hızla elini kaldırıp onu susturdu. "Hayır, özür dileme. Sen yanlış bir şey yapmadın. Yapmadığın bir şey için başkası adına özür dileme. Sonra telafi ederiz bu geceyi."

Evren'in olgun tavırları karşısında büyüleniyordum. Belki başka bir olsa aşırı tepki verirdi fakat Evren her zaman sakinliğini koruyor, olgunca karşılıyordu. Serenay ona sıkı sıkı sarıldıktan sonra dönüp bana da aynı ona sarıldığı gibi sıkı sıkı sarıldı. Sarılmaları sevmediğimi bildiği halde bu şekilde sarılmasının tek sebebi vardı. Kulağıma bir şey söylemek. "Senden de özür dilerim. Kıvanç'ın bu kadar boşboğazlık yapacağını tahmin etmemiştim. Telefonda hiç böyle konuşmuyordu."

"Huylu huyundan vazgeçmiyor işte." diyerek geriye çekildim ve onun kolunu dostça sıktım. "Görüşürüz sonra. İyi akşamlar."

Evren ile beraber aşağıya indiğimde bir an için ellerimi cebime sokacaktım ama sonra vazgeçerek tüm bedenimi ona çevirdim. "Şoförün burada mı?"

"Hayır, araba ile gelmedim. Serenay ile geldim ama şimdi bir taksi çağırırım."

"Çağırma." İleride az buçuk gözüken arabamı gösterdim. "Yaptığın yemeklerin hepsi çok lezzetliydi fakat ağız tadıyla yiyemedim ve şu an hala çok açım. Gördüğüm kadarıyla sen de önündeki tabağı bitiremedin. Acaba diyorum ki bir yemeğe mi gitsek?"

"Sana daha iyi bir şey teklif edebilir miyim?" diye sorduğunda kafamı onaylarca salladım. "Benim restoran bugün kapalı. Oraya geçelim ve ben bir şeyler yapayım. Ne dersin?"

"Daha harika bir şey teklif edemezdin." diyerek güldüm ve elimi öne doğru uzattım. "O zaman bugün sendeyiz şefim."

.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
konuşmaz duyamaz hisseder , GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin