Sabah kalktığımda omuzumdaki ağırlık ile kafamı hafifçe sola doğru çevirdim ve akşam gözlerimi kapatmadan önce gördüğü o sarı saç tutamları tekrardan gözümün önüne doğru gelmeye başladı. Evren yattığı gibi kalmıştı omuzumda. Yavaşça sağa doğru çekilmek istedim fakat hareket ettiğim anda uyanırdı muhtemelen. Çok dikkatli bir şekilde uzanıp telefonumu aldı, saat daha sabah sekizdi. Serenay'ın yatağına baktığımda yatağının çok düzgün bir şekilde durduğunu gördüm. Sanki hiç yatmamış gibi.
Muhtemelen yatmamıştı bile.
Kafamı tekrardan yatığıma koyup buz mavisi tavanı izlemeye başladım. Küçük ve sade bir avize aşağıya doğru sarkıyordu. Birkaç dakika boyunca onu izledikten sonra sola doğru döndü bedenim. Sağ kolumu dikkatlice Evren'in vücuduna sardım çünkü sadece sırtüstü yatmaktan uyumuştu her yerim.
Evren hafifçe kıpırdadı, bedenini biraz daha aşağıya çekip başını göğsüme yasladı ve uykusuna devam etti, hatta hiç uyanmamıştı bile. Muhtemelen şu an ne yaptığından, benim göğsüme iyice yayıldığından bile haberi yoktu.
Ben de kapattım gözlerimi. Çenemi onun başının üzerine yasladıktan sonra uykuya dalmıştım bile. Beni tekrardan uyandıran şey birisinin kolumu hafif hafif sarsıp ismimi söylemesiydi. Gözlerimi açıp geriye doğru baktığımda Serenay ile göz göze geldim. "Uyandırmak ve bu güzel manzarayı bozmak istemezdim ama saat ona geliyor hayatım. Artık kalksanız iyi olur."
Bu sırada kucağımdaki adam da yavaş yavaş kendisine gelmeye başlamıştı. Kollarımla onu sardığım için geriye çekilememişti, gözleri kocaman açılmış bana bakıyordu. Hızla kollarımı onun vücudundan çekip toparlandım. "Günaydın."
"Günaydın." diyerek o da hızla toparlandı ve bizi izleyen Serenay'a baktı. "Geç kalmadın, değil mi?"
"Hayır ama biraz daha oyalanırsak muhtemelen geç kalacağım. Hızlıca kahvaltımızı yapıp çıkalım."
Serenay ikimize de gülümseyerek baktıktan sonra çıktı odadan. Evren ve ben sessiz sessiz yerdeki küçük halının desenini izliyorduk. En sonunda ben boğazımı temizleyip ona döndüm. "Yatak büyük ama ikimizim vücuduna göre küçük. Bu yüzden böyle sarmaş dolaş yattık".
"Ben seni çok fazla köşeye sıkıştırmışım." mahcup bir şekilde güldü. "Üzgünüm."
"Hiç önemli değil." diyerek ben de ona gülümsedim ve yataktan indim. "Gidip elimi yüzümü yıkasam iyi olur.
Evren sadece bir kez başını salladığında ben hızlı adımlarla çıktım odadan. Hemen tuvalete girip elimi yüzümü yıkadım ve aşağıya, mutfağa indim. Serenay kahvaltıyı çoktan hazırlamış, elindeki telefonda bir şeylere bakarak bizi bekliyordu. Beni gördüğünde telefonu masaya bıraktı. "Günaydın, Evren nerede?"
"Elini yüzünü yıkıyor." Serenay'ın karşısındaki sandalyeye oturup portakal suyundan bir yudum aldım ve dik dik bana bakan Serenay'a gözlerimi çevirmeden tabağıma zeytin almaya başladım. "Çıkar hadi ağzındaki baklayı."
"Gece rahat uyuyabildin mi?"
"Evet, dün zaten çok yorgundum. Yatar yatmaz uyumuşum."
"Gördüm." dedi küçük bir peynir dilimini ağzına atarken. "Makyajımı çıkarıp odaya girdim, ikiniz de uyumuş kalmışsınız. Sizi rahatsız etmemek için lambayı kapatıp çıktım odadan. Sabah sekiz buçuk gibi geldim ama uyandırmaya kıyamadım." bir elini çenesinin altına koyup kafasını hafifçe sağa doğru yatırdı. "Çok tatlı uyuyordunuz. Evren senin göğsüne sinmiş, sen de ona sıkı sıkı sarılmıştın."
"İkimiz biraz zor sığdık yatağa, ondandır."
"Oysaki sağınızda ve solunuzda yer var gibi duruyordu."
"Uyurken insanlar ne yaptıklarını fark edemezler." dediğimde içeriye Evren girmişti. Üstünü değişmiş, saçlarını taramış, dinçti. Serenay'ın yanındaki boş sandalyeye oturup ikimize de kıs bir bakış attı fakat bir şey demeden kahvaltı yapmaya başladı.
Masada kahvaltı boyunca sessizlik hakimdi. Kimse kimseyle konuşmamıştı çünkü üçümüz de buruktuk. Serenay'ın erken döneceğini biliyorduk fakat o gün gelip çattığında sıkışmıştı içimiz. Eğer orada kendisine tertemiz yeni bir sayfa açmamış olsa muhtemelen gitmemesini teklif ederdik ama Serenay oradaki hayatıyla çok mutlu ve daha sağlıklıydı.
Kahvaltıdan sonra da o durgunluğumuz devam etti. Her ne kadar konuşup eğlenmeye çalışsak da olmadı. Bir süre sonra sohbet hep ayrılığa geldi ve üçümüz de sustuk. Evi hızlıca toparlayıp çıktık ve havalimanına geldik. İnsanı en çok üzen yer burası olmuştu. Artık daha fazla vaktimiz kalmamıştı. "Hey!" dedi Serenay üzgün ama canlı bir sesle. "Daha fazla asmayın şu yüzlerinizi. Birkaç ay sonra tekrar geleceğim zaten. Daha uzun kalırım bu sefer."
Evren'in anlayabilmesi için ona bakarak konuşmuştu. Evren içine derin bir nefes çektikten sonra kollarını iki yana açıp ona sıkı sıkı sarıldı ve alnına büyük bir bıraktı. "Bunu saymıyoruz zaten. Doğru düzgün vakit bile geçiremedik."
"Biliyorum." Serenay onun yüzünü tutup yanağına büyük bir öpücük bıraktıktan sonra bana döndü ve sarıldı. "Kısa bir süre sonra görüşürüz yakışıklı. Kendine iyi bak. Döndüğümde seni daha mutlu ve toparlanmış görmek istiyorum. Anlaşıldı mı?"
Onun saçlarını karıştırıp gülerek kafamı salladım. "Söz. Görmek istediğin gibi göreceksin."
Serenay sağ koluyla bana sol koluyla Evren'e sarıldıktan sonra geriye çekilip ikimize de el salladı ve güvenlikten geçip gitti. O gözden kaybolduğunda ben Evren'e baktım. Sanki gözleri hafifçe yaşlanmış gibiydi. Benim ona baktığımı fark ettiğinde hızla arkasını bana dönüp elinin tersiyle yaşlarını sildi ve tekrardan bana baktı. "Vedalardan nefret ederim."
"Vedaları kim sever ki?"
Bana hak vererek salladı başını. O benden çok daha fazla etkilenmişti doğal olarak. Çöken omuzlarından bile belli oluyordu. Desteğe ihtiyacı var gibi duruyordu. Bir kolumu açtığımda hiç yadırgamadan kolumun altına girdi ve bedenini hafifçe bana yaslayarak yürümeye başladı. Dışarı çıkana kadar o şekilde yürüdük. Ben arabamın yanına kadar o şekilde yürüyecektim ki Evren durup bedenini benim bedenimden hafifçe uzaklaştırdı. "Bir şey isteyebilir miyim senden?"
"Elbette isteyebilirsin."
"Telefon numaranı alabilir miyim?"
İçimden geldiği gibi gülerek kafamı onaylarca salladım. "Elbette."
Cebinden telefonunu çıkarıp bana uzattığında kendi telefon numaramı adım ve soyadım ile kaydettim ve kendimi onun telefonundan çaldırıp telefonunu geri ona uzattım. Evren gülümseyerek teşekkür ettikten sonra uzaktaki bir arabayı gösterdi bana. "Benim şoförüm geldi. Onu daha fazla bekletmesem iyi olur."
Bir anda bocalamıştım, oysaki ona ben eşlik edeceğimi düşünmüştüm fakat anlaşılan o çoktan aramıştı şoförünü. "Tamam." diyerek başımı salladım. "O zaman sonra görüşürüz."
Evren içten bir gülümseme ile birkaç saniye bana baktıktan sonra hızlı adımlarla gitti arabasına. Ben de kendi arabama bindim. Tam arabayı çalıştıracaktım ki telefonum titremeye başladı. Kafamı hızla Evren'in arabasına çevirdim, o atmış olabilir miydi?
Telefonumu cebimden çıkarıp baktığımda Serenay'dan geldiğini gördüm. İki tane fotoğraf atmıştı. Fotoğrafları açıp baktığımda gülmeden edemedim.
Evren ile uyurken fotoğraflarımızı çekmişti. İlkinde Evren omuzunda uyuyor ikincisinde ise ona sımsıkı sarılmışım, o şekilde uyuyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
konuşmaz duyamaz hisseder , GAY
عاطفيةEvren ahraz bir şefti. Barlas ise kalbi insanlara karşı buz tutmuş veterinerdi. →İç ısıtan, soft ve kısa hikâye. → Bu iki erkeğin aşkını anlatan bir kitap. Eğer homofobikseniz lütfen içeriye girmeyin. Bu size hitap etmez.