Bir ben kaldım şimdi. Tek yakın bana...
ღMotak hepsini içmeyeyim diye yarısını almıştı. Rahatlasamda başım dönüyordu. Yatağıma oturup başımı ovuşturdum. Aşağıdan Jangmul'un sesi gelmişti. "Uyandı! Mun da sonunda uyandı!"
Motak hızla aşağıya inerken bende tutunarak belli etmeden aşağıya indim. Mun'a gülümseyip "Sürekli konuşup baş ağrıtmanı özledik." dedim gözüm arada bulanıklaşıp giderken. Ardından lavaboya gidip yüzümü yıkadım. Geçecekti.
Odama giderken Jeokbong durdurdu. "Kötü ruh gördü Hana." dedi çekinerek. Ona kızdığım için olmalıydı. "Şapkamı takıp geliyorum." diyerek odamdaki şapkamı alıp taktım. Mun ısrar ederek bizimle gelmişti. O değilde sanki ben komadan çıkmıştım.
Hwang ve Ma Juseoku görür görmez yanlarına gittik. Tabi ben en arkadan gidiyordum. Onları kaybettiğimde sesleri takip ederek boş binada onları aradım. Sesleri yaklaşırken kolumdan biri çekip bir odaya soktu.
Wong'un olduğunu görünce olan gücümle yumruk attım. Yumruklarımı tutup sadece kendini savunuyordu. Gözüm bulanıklaştığında boş yere yumruk atıyordum ve gücümü boş yere harcıyordum.
Wong'a tekme atacağımda engelleyip yaklaştı. Başım dönerken duvara yaslandım. Beni öldürebilirdi ama başım çok fazla dönüyordu. Wong ellerimi arkamda birleştirip tutarken aniden dudağımda dudağını hissettim. Ne olduğunu anlayamamıştım bile. Karşılık vermeyip ellerimi kurtarmaya çalıştım. Elimi elinden kurtarıp ittirdim. "Ne yapmaya çalışıyorsun?!"
Cevap vermediğinde "Seni seveceğimi falan mı düşünüyorsun? Kötü ruh olmasan bile beni ne hale getirdiğine baksana?" dedim üzerine yürürken. Ancak Hwang'ın içeri girmesiyle duvara yapışmam bir oldu. "Benim yüzümden oldu. Wong'un sonradan haberi oldu avcı." diye açıkladı Hwang.
Sırtım ağrırken Hwang telekinezi yaparak boğazımı sıkmaya başladı. Nefes almam zorlaşırken Wong, Hwang'a bir şeyler söyledi ve gittiler. Avcılar yanıma geldiklerinde Hana üzeri kanla yıkanmış gibiydi. "Ari ne saklıyorsun bilmiyorum ama Wong'un yaralarının olması gerekiyordu. Sen perişan olmuşsun onda bir yara yok. Sende de yok ama nasıl olduysa bayılacak gibisin." diyerek sorgulayıcı bir bakış attı.
"Madde kullanıyorum," dedim uzatmadan. "Hwang yüzünden." Duvara yaslandım. Bayan Chu "Bunu ne zaman diyecektin bize Ari? Bağımlı olduğun için içmeden bir dakika duramadığın zaman mı?" diye azarladı.
Motak atladı. "Ben biliyordum. Siz de telaşlanmayın diye demedim."
Hana baya öfkelenmişti. "Telaşlanmak mı? Ne hale geldiğini görmedin mi Motak!? O kadar bağımlı olmuş ki kendini kaybediyor artık! Ve sende gelmiş ne diyorsun! Hwang'ın bundan faydalanıp onun ruhunu tüketirse ne halt yemeyi düşünüyordun?"
"Ondan ben istedim. Size de demem gerekiyordu ama Mun ve Chu komadayken birde benle mi uğraşacaktınız? Derdimiz başımızdan aşkınken benim yüzümden de moralinizin bozulmasını istemedim." Burnum sızlamaya başlamıştı. Bunu hak ediyordum.
Hana "Şimdi de kendi başına hallet o zaman Ari. Moralimiz bozulmasın diye bize demiyorsan şimdide kendin hallet. İçtiğin için kendini kaybedip kötü ruha öleceğinde umurumda olmaz!" diyerek çıkıp gitti.
Hepsi Hana'yı haklı buluyordu. Ağlamamak için gözlerimi kapatıp kafamı yukarı kaldırdım. Jeokbong elini uzatıp kaldırdı. Diğerleri gitmişti ama o kalmıştı. "Onlarla gidebilirsin darılmam." diyerek gülümsedim.
"Yaptığına kırıldım ama seni tek bırakamam." dedi ve benimle birlikte binadan çıktı. Jeokbong arabaya bineceğinde bana döndü. "Gelmeyecek misin?"
"Siz gidin. Yalnız kalsam iyi olacak biraz." Etkisi kalmamıştı. Biraz daha iyiydim.
Liseyi okuduğum okula gittim. 4-5 yıldır okul değildi. Boş bir binaydı sadece. Ben komadayken bir öğrenci diğer öğrencilerin her şeyini anlatmıştı öğretmenlere. Öğrenciler bu yüzden birbirine girmişti. O zamanlar öğrencilerin çok azı içki, uyuşturucu gibi şeylerden uzak duruyordu.
Öğretmenler bunu duyup öğrencileri o işleri yaparken yakalamıştı. Öğrenciler sen söyledin o söyledi diye diye kavga çıkarmıştı. Ölenler olmuştu ve çoğu yaralanmıştı.
Şimdide burası kapatılmıştı. Tabi ben arada gelip çatıda akşama kadar oturuyordum. Merdivenlerden çıkıp çatıdaki yerime oturdum.
Bir süre oturduktan sonra aniden birinin ayak sesi geldi yakında. Hızla ayağa kalktım. Ayağımı duvara çapınca "Hay amı.." diye küfür ederken duvarın üzerine oturmuş beni izleyen Wong'a baktım. Gülüyordu. "Komik miydi?" diyerek sinirle baktım.
"Evet," diye yanıtladı. "Eskiden bana platoniktin değil mi?"
"Hayır."
"Gelly hafızamı geri getirmişti ve senin bana platonik olduğunu söylemişti. Ama okulda seninle karşılaşmadık hiç. Öyle değil mi?" diyerek gerçekten merak ediyormuş gibi bakıyordu.
İç çektim. "Karşılaştık. Sevgili olmak için ona açılmıştın. Sonra içeri girerken çaprışmıştık. Arkadaşların hatta ona bulaşma falan demişti."
"O kız sen miydin? Eve gittiğimde çarptığın omzum morarmıştı. Baya sinirliydin herhalde." diyerek yanıma yaklaştı.
Mırıldanarak "Biraz," dedim. "Sonuçta platonik olduğun kişiyi sevdiğine açılırken görmek çok hoş olmuyor." Ardından ekledim. "Eskidendi."
"Birazdan kastın baya sanırım. Her neyse şuan neden yalnızsın? En iyi yanında şu yaşlı adam olurdu." dedi.
"Motak..." derken Wigen beni çağırdı. Telaşla Wong'a döndüm. "Şuan seninle dövüşmem gerekiyor ama tam tersi oldu. Avcıların yanında ya da sana neden diyorum ki? Güvenemem sana. Boşver. Gitmem gerek." diyerek hızla okuldan çıktım.
----------------------------------------------
Dışarda yazdığım için yazım hatası olabilir 👊🏿 UMARIM BEĞENİRSİNİZZZZ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Uncanny Counter
Teen Fiction"𝘉𝘪𝘳 𝘴̧𝘦𝘺𝘥𝘦𝘯 𝘷𝘢𝘻𝘨𝘦𝘤̧𝘵𝘪𝘨̆𝘪𝘯𝘥𝘦 𝘩𝘦𝘱 𝘺𝘦𝘯𝘪𝘴𝘪𝘯𝘪 𝘮𝘪 𝘢𝘭ı𝘳𝘴ı𝘯?"