2. Bölüm: EĞİTİM

290 30 52
                                    

Jeokbong normal bir avcı gibi değildi. Saatlerdir yumruk atmayı öğretiyordum ama hiçbir gelişme yoktu. Korkuyordu. Terden saçlarım yüzüme yapışmıştı. Kendimi sandalyeye attım. Bu sefer Hana öğretmeyi deniyordu.

Jeokbong hiçbir şey öğrenememişti. En son Motak dayanamayıp "Yarın da çalıştırırız." dedi. Dükkanı kapatıp hepimiz odamıza dağıldık. 

Sabah hepimiz ellerimizin basılı olduğu duvara geldik. Jeokbong siyah boyayı eline sürdü. "Munu'un ve Ari'nin elleri nerede?" diye sordu Jeokbong. Hana "En yukarılarda. Zıplarsan görürsün." diye açıkladı.

Jeokbong koşarak zıpladığında sadece boyunun bir iki karış yukarısına elini bastı. Hepimiz şaşkınlıkla ona baktık. "Yanlış avcıyı mı getirdim acaba?" diye mırıldandım. Jeokbong'dan umudu kesmiştik. "Peki en yukarı da Mun'un mu Ari'nin mi el izi var?" dedi Jeokbong dayanmayıp.

Mun gülerek ben dedi. "Aramızda santimler var." diyerek homurdandım. Hana aniden başını tutup "Kötü ruh!" diye bağırdı. Direkt olduğu yere gittik. Jeokbong ortada kalınca "Benimle gelebilirsin," dedim ve şapkamı düzelttim. 

Jeokbong ile etrafı kolaçan ede ede giderken Chu telaşla konuştu. "Kötü ruh adamın bacağını birçok kez kırıp iyileştirmiş!" Şaşkınlıkla kulaklığıma dolan sesi dinledim. Bu kötü ruhun iyileştirme gücü olmalıydı. Zor olacaktı. 

Köprünün orada gördüğümde Jeokbong'a döndüm. "Diğerlerine kulaklığımdan haber ver. Onu buldum. Yanına gideceğim ve sen sakın gelme. Daha dövüşemezsin. Dikkatli ol." diyerek hızla kulaklığımı çıkarıp kötü ruhun yanına gittim. Daha yeni buradaydı. Nereye gitmişti? 

Otobüsün camında yansımasını görünce kenara çekilip otobüsün camını kırmasını sağladım. Karnına tekme attığımda geriye sendeledi. Yumruk atacağımda elimi tutup otobüse yasladı. Yüzünü net bir şekilde görünce duraksadım. "Wong?" 

"Demek sende anı okuyabiliyorsun." dedi gülerek. 

Şaşkınlığımı fırsat bilip yumruk attı. Bacağımdan destek alıp iteceğim sırada bacağıma çok sert vurmuştu. Kırıldığını hissetmiştim. Acıyla dudağımı dişleyip yüzüne yumruk attım. "Değişmişsin." diye fısıldadım.

"Ben buydum zaten avcı." dediklerine itiraz edip yüzüne tekrar yumruk attım. "Değildin. Mutlu, aşık, tatlı biriydin." Bu sefer o itiraz etti. "Böyleydim. Öldürmeyi seven biriydim." 

"Hayır Wong. 3 yılımı feda ettiğim kişiye benzemiyorsun. İğrenç birine dönmüşsün." dediklerime sinirlenip yüzüme bir yumruk geçirdi. Burnum sızlarken beni arabaya doğru fırlattı. Cam parçalarının vücudumu keseceğini bilerek dişlerimi sıktım. Neyseki Motak son anda yetişmişti. "İyi misin?" 

"Bu kadar karizmatik olduğunu görünce neşeleniyorum." dedim gülümseyerek. Acıyı hissedince gülümsemem anında kayboldu. "Bayan Chu geliyor, dayan." diyerek Wong'un yanına gitti. Jeokbong koşarak yanıma geldi. 

"Özür dilerim. Yardım edemedim." diye kendi kendine söylendi. "Önemli değil. Ben istedim senden." diyerek gelen Chu'ya baktım. Hana ve Mun'da gelmişti. Wong ve Motak dövüşürken Mun araya girip Wong'un kolunu telekinezi yaparak kırdı. 

Wong'un kolu o kadar kötü olmuştu ki iyileştirememişti. Boşta duran araba tekerleğini Jeokbong'a doğru fırlatıp kaçmıştı. Jeokbong yanımda durduğu için önüne geçip lastiği durdurdum. 

Daha sonra Chu bacağımı iyileştirdiğinde geri sığınağa döndük. 

Müşterilere eriştesini götürürken içeri kötü ruh girdi. Önünde durdum. "Ne yapıyorsun?" Çocukları işaret etti ve "Erişte yemeye geldim," dedi. Mun da kötü ruhu fark edip yanıma geldi. "Sana erişte falan yok Hwang," diye öfkeyle fısıldadı.

Hwang... Eskiden onlarla karşılaşmıştık ama o zaman Wong yoktu. Sadece Gelly ve Hwang'tı. Hwang aniden boş bir masaya oturdu. Eskisinden hızlıydı. Hana, Mun'un kolundan tutup "Verelim gitsin. Çocuklar var." diye fısıldadı. Mun isteksizce geri yerine döndü. 

Chu hazırladığı erişteyi bana uzattı. Alıp Hwang'ın masasına götürdüm. Tabağı masasına koyduğum da şapkamı telekineziyle yere attı. "Yanlışlıkla oldu. Sorun olmaz değil mi? Zaten dışarda değilsin, ne olacak ki?" 

Sabretmeye çalışarak yerde ki şapkama uzandım. Gözüme gelen güneşle gözüm yandı. Tam da güneşin olduğu yere düşmüştü! Hızla alıp geri mutfağa gittim. Göz çevremi soğuk suyla yıkayıp gölge olan yere sandalye çekip oturdum. "Az daha o göt yüzünden kör olacaktım!" dedim Hana'ya doğru.

Motak sabretmeye çalışır gibi "İnan bana bende onun gözünü kör edeceğim az kaldı. Birde erişte veriyoruz! Mun nereye gitti? Mun?" diye söylenirken Mun'un yokluğunu fark etti. Direkt gözlerimiz Hwang'ın karşısına gitti. Mun ve ikisi resmen telekinezi dövüşü yapıyordu.

Camların bile kırıldığını duymuştum. Hwang da Mun kadar güçlüydü. Çünkü Mun'u baya zorluyordu. Hwang en sonunda masadan kalkıp Mun'a bir şeyler dedi ve gitti. Mun arkasından sinirle bakarken burnundan kan geldi. Hana yanına gidip tutsada baya zorlandığı belliydi.

Şuana kadar gördüğüm en güçlü ve hızlı kötü ruhlar bunlardı. Gelly, Hwang ve Wong.

--------------------------------------------

Bu arada artık kurs saatlerim uzatıldığı için gece 10 da eve geleceğim. Okuldan sonra bana sadece 4 saat kalıyor. O zamanda da yazmaya çalışacağımm. Bazen bölümler geç gelebilir kusura bakmayınn 

The Uncanny Counter Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin