"İşte zaman aralıkları geldi. Bir akşamüzeri gittin bir daha gelmemek üzere..."
ღ
Aradan kaç gün geçmişti Wong gelmeyeli?
2 gün? Çok azdı.
40 gün? Çok fazlaydı.
24 gün.
Evet, 24 gündür gelmiyordu. Avcılarla konuşmuyordum, Wong gelmiyordu, kabuslar yetmezmiş gibi az da olsa halüsinasyon görüyordum, uyuyamıyordum, yemek yiyesim gelmiyordu.
Avcılar kötü ruh yakalamaya gitmişti yarım saat önce. Öğle güneşi perdelerden dolayı sıkıntı olmayacağı için odamdan çıktım. Uzun zamandır odamdan çıkmıyordum. Avcılarla olan resimlerime baktım. İlk geldiğimde çok konuşmazdım. Bu yüzden fotoğrafta da mutsuz görünüyordum.
Son fotoğrafta Motak'ın yanaklarını sıkarken gülmüştüm. İstemsizce gülümsedim. Şimdi onunla bile konuşmuyordum. O an aklıma böyle şeyler gelmezdi. Hepsi beni korur derdim belki. Belki de karizmatik Motak'ım dokundurtmaz bile kimseye derdim.
Avcıların geldiğini duyunca kapıyı açmak için gittim. Uyur kalırım diye kitlemiştim. Gece yarım saat bile uyuyamamıştım çünkü. Kapıyı açtıktan sonra giderken aynaya gözüm kaydı. Göz altlarım morlaşmıştı, yüzümdeki morluklar ve şişlikler inmişti. Biraz zayıflamıştım sanki. Bir gözüm hala eskisi gibi iyi göremediğim için kırmızı duruyordu. Bir gözüm siyah bir gözüm kırmızıydı. Van kedisinin mutasyona uğramış haliydim resmen.
Avcılar arkamda durduklarında "Şişlikler inmiş değil mi?" diye sordum. İnmişti bence.
Bayan Chu ağlayarak sarıldı. "İnmiş, şişlik ve morluk kalmamış." Kaldırmaya halim bile yoktu kollarımı. Üzülmesini istemediğim için elimi sırtına koydum. Buruk bir şekilde gülümsedi. Bu onlar için bile çok iyi bir şeydi. Çünkü onlarla tek kelime konuşmamış, temas bile etmemiştim.
Odama doğru giderken Hana "Yubin!" diye bağırdı aniden. Yubin varsa Ha Jun'da vardı. İkisininde ölmesini izlemek istiyordum. "Bende geleceğim." diyerek geri döndüm ve ayakkabılarımı giyindim.
Mun yanıma gelip "Sen dövüşmeyeceksin ama. Tamam mı? Yanından ayrılmayacağım orada da." dedi. Kafamı sallayıp dışarı çıktım. Yağmur havası vardı. Daha yeni olan yakıcı güneş gitmişti. Şapka takmama gerek yoktu.
Avcılarla birlikte onların olduğu yere yani boş bir sokağa gelmiştik. Bina da yoktu aslında. Kameraları fark edip avcılar inerken kameraları engelledim. Arabadan indiğimde Yubin güldü. "Geçen kolyen ve yüzüğün yoktu. Yeni mi aldın?"
Hana konuşmasına daha fazla izin vermeden Yubin'in çenesine tekme attı. Yubin, Motak'ın kolunu yaktığında aniden öne atılıp Motak'ın kolunu tuttum. "Sana dokunmasına izin verme. Yakıyor." Ha Jun beklemediğim anda karşımda belirmişti. "Erkenden gitmişsin. Daha çok zamanımız olsaydı keşke." dedi sırıtarak.
Jeokbong o an ilk defa birine gerçek bir yumruk atmıştı. Ha Jun'un burnunun kırılmasının sesini duymuştum! Jeokbong'a baktığımda direkt olarak "İyi misin?" diye sordu. "Evet," diye mırıldandım. Jeokbongla geride durdum.Jeokbong'la durduğumu görünce Mun biraz daha uzaklaştı benden dövüşebilmek için. Kameraları engellerken dikkatsiz oluyordum.Jeokbong'un yanımda olması iyi olmuştu. Mun da dövüşe katıldığı için işleri kolaylaşmıştı.
Ruhlarını çıkaracaklarında Yubin seslendi. "Ari!" Ağzından akan kanı sildi. "Sana onun neden gelmediğini söyleyeyim mi?" diyerek elini cebini atıp telefonunu çıkardı. Wong'u kastediyor olmalıydı.
Yanına yaklaştığımda Jangmul "Yalan söylüyor olabilir." diyerek durdurdu
"Neden yalan söyleyeyim ki? Öleceğim." Öksürerek kan tükürdü Yubin. Yanına yaklaştığımda telefonunu zar zor açıp bir video açtı. "Bunu doyasıya izle Ari." Telefonunu tereddütle aldım. Avcılar onların ruhunu çıkarırken kenarda videoyu izledim. Ha Jun, Yubin ve Wong vardı.
Yubin: Ari fiziksel olarak senden de benden de güçlü Wong. Tek başına bizi yenemez ama avcılarla birlikte çok kolay öldürürler bizi.
Wong: İçten fethederiz. Sert görünsede ona iyi davranırsam hemen inanacak biri. Hala beni seviyor. Biraz yakın davransam kolaylıkla halledilir biri.
Ha Jun: Kullanacaksın yani?
Wong: Evet, hem güçleri de işime yarar.
---
Bunları diyen Wong'tu.
Telefonu yere fırlatacağımda mesaj geldi. Ne tesadüf ki Wong atmıştı. Yubin onu satmıştı haberi yoktu.
Wong adlı kişi bir konum attı.
Wong: Buradayım.
Yubin'in adına "Geliyorum," yazdım. Konumu açıp "Ben geç gelirim." dedim avcılara ve kullanılmanın verdiği acının siniriyle oraya gittim. Wong beni görünce şaşırdı. "Kullanıp bıraktığın birini görünce şaşırdın sanırım." diyerek telefonu eline tutuşturdum.
Açık bıraktığım saçlarım rüzgar yüzünden yüzüme yapışıyordu. Ağlamaya başlayınca daha da çok yapışmaya başlamıştı. "Sen Ha Jun'dan da kötüsün biliyor musun? Lanet olsun sana olan sevgime! İnandım sana ben! Neden ya neden!? Onca umut verip şimdi siktir olup gittin?!" Bağırarak konuşuyordum fark etmeden.
"Hayır hayır, Ari gerçekten dinlemelisin!"
"Neyi dinleyeceğim? Nasıl kullandığını mı? Ben sana inandım! Avcılardan sen zarar görme diye çoğu şeyi sakladım!! Seni tanıdığım güne lanet olsun! Sevgine de sevgime de lanet olsun! Bir daha karşıma çıkarsan seni acımadan öldürürüm Wong. Sen sevilecek bir adam değilsin. Sen zerre sevgiyi hak etmiyorsun!" diye bağırıp elimdeki yüzüğü çıkardım.
Onun verdiği kolyeyi de kopartıp yere fırlattım. Ağlayarak ondan uzaklaştım. O benim en büyük hatamdı. Onun yüzünden ailem dediğim kişilere yalan söylemiştim.
----------------------------------------------------------
Geç attım azıcık ama sonunda attımm. Bu arada imam hatibe gittiğim için şuan çok pişmanım. Fazladan sınavlar olduğu için ekstra yoruluyorum. Bugün siyer sınavında 20 puanlık 2 soruyu da yanlış yaptım. Matematik 65 geldi zaten.
Lgsye de başka okulda girecez.
Keşke 7. Sınıfın kıymetini bilseydim. Şuan göt gibi ortada dolanıyorum sadece. Temelim 5. Sınıftan eksik. Umarım Lgs De Bari Biraz Yüksek Alırım Tek Temellim Bu Birazını Da Ortalamayla Kurtarırım Belki
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Uncanny Counter
Teen Fiction"𝘉𝘪𝘳 𝘴̧𝘦𝘺𝘥𝘦𝘯 𝘷𝘢𝘻𝘨𝘦𝘤̧𝘵𝘪𝘨̆𝘪𝘯𝘥𝘦 𝘩𝘦𝘱 𝘺𝘦𝘯𝘪𝘴𝘪𝘯𝘪 𝘮𝘪 𝘢𝘭ı𝘳𝘴ı𝘯?"