Kadın gülümseyerek sahneye çıkardı. İngilizce bilmiyordum! Dans etmeyi de bilmiyordum! Kadın beni diğer kadına doğru afedersiniz götüme vurarak itti. Mun kahkaha atarak bana bakarken kadın onu da çekti.
Aniden üzerimde bir ağırlık hissettim. Üzerime dolanan kumaşa bakarken diğer kadınlardan biri kumaşı çekip döndürdü. Başım dönerken yere yapışmamak için dua etmeye başladım. Birinin eli belimdeydi.
Gözümü panikle açtığımda şaşkınca bana bakan Mun'a baktım. Gözüme gelen Güneş'le "Gözüm," diye mırıldandım. Mun hemen beni kaldırdığında adamlardan biri Mun'u aldı. Arkamdan biri de beni çektiğinde kadınlar etrafımı sardı. Kadınlar hint olduğu için bana da saree giydirmişlerdi. Festivalin palyaçosu benim sanırım. Elbisenin üzerine saree. Ne güzel yahu!
Daha buna hazmedememişken kadınlar beni itti. Mun da aynı şekildeydi. Ona hintlilerin damatlığını giydirmişlerdi. Bu dansı bir yerde izlemiştim sanki... Evet! Tam bu anda kadın erkeğin yüzüne tokat atıyordu. Yavaşça.
Mun'un yüzüne yavaş sandığım ama biraz ayarı kaçırıp attığım tokatla şak sesi çıktı. Beklemediği için bana şaşkınca baktı. Yanağını tutarak bakarken ayağım yerden kesildi. Kadınlar bir olup beni yukarı kaldırmış döndürüyorlardı.
Gülerken renkli toz boyalar havaya patladı. Burada bulunan herkes boya içinde kalmıştı. Yere ayaklarım bastığında şükrettim. Ama bitmemişti!
Saree bir anda çekildiğinde dönerek Mun'un yanına gitmiştim. Mun'la bakışırken alkış sesleriyle birbirimize gülerek baktık. Sahneden inerken herkes birbirine boya atmaya başlamıştı.
Gülerek onlara bakarken boşta kalmış boya tepsisini aldım. Beni arayan Wong'un arkasından gelip kırmızı boyayla boyadım. Arkasını döndüğünde elimdeki tepsiyi alıp elini boyaya batırdı. "Beni boyamazsın değil mi? Biliyorsun, bana hafif dokunman heyecanlandırdığı için kalbim ağrır." diyerek masumca baktım.
"Haklısın..." diye mırıldandı. Ardından aniden yüzüme boyadı. "Wong!" diye bağırdım. Gülerek yanağımı sıktı. "Komik değil. Bu boyaları nasıl çıkaracağım?" diye homurdandım. Benimle dalga geçiyordu. Dudağımı büzerek ona bakarken bir anda dudağına küçük bir öpücük bırakıp diğer insanların arasına girdim.
Wong arkamdan gelirken elbisemi toplayıp koşmaya başladım. Ona dalga geçmeyi gösterecektim. Sarı kaşlarına kurban olduğum benimle dalga geçmemeliydi.
Gülerek arkama bakarken bir kadına çarptım. "Özür dilerim!" diyerek bir şey oldu mu diye bakarken "Önemli değil," dedi ve gitti. Yüzünü de görememiştim ama sesi çok soğuktu. Gerçek soğuktu. Vücudum hafif üşümüştü sanki. Avcılar ve Wong gelmişti. Wong "İyi misin?"diye sordu.
"İyiyim, birine çarptım. Sorun yok." dediğimde sinsice gülümsedim. "Sen nasılsın?"
"Harikayım." dedi ve bacaklarımdan kaldırıp sırtına aldı. Düşürecekti!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Uncanny Counter
Novela Juvenil"𝘉𝘪𝘳 𝘴̧𝘦𝘺𝘥𝘦𝘯 𝘷𝘢𝘻𝘨𝘦𝘤̧𝘵𝘪𝘨̆𝘪𝘯𝘥𝘦 𝘩𝘦𝘱 𝘺𝘦𝘯𝘪𝘴𝘪𝘯𝘪 𝘮𝘪 𝘢𝘭ı𝘳𝘴ı𝘯?"