Diğerlerinin yanına gittim. Hana beni süzerken Motak önüme geçti. "İlla bu mu yani? Ya orada bir şey olursa? Anlarlarsa? Birde bu fazla kısa. Avcısın sen. Nasıl dövüşeceksin?" diye soru yağmuruna tuttu.
"Yerine geçeceğim kadın uzun elbise tercih etmiyormuş ve ben değil siz dövüşeceksiniz. Kulaklıktan size haber vereceğim. Ayrıca... neden bu kadar kıskandın? Aşırı güzel olmuşum di mi?" diyerek Jeokbong'un uzattığı kulaklığı aldım.
Motak bir adım geriye gidip beni süzdü. "Abinim ben senin. Hem aşırı çirkin olmuşsun. Bu ne böyle? Güzelleşmeye çalışan cadı gibi. Göz zevkim bozuldu. Hana yardım et, gözüm kanıyor!" Gülerek Hana'ya baktım. Hana da iç çekip "Neden ona açık açık çok güzel olmuşsun demiyorsun ki?" diye sordu.
Motak resmi moda geçip "Abilerin geleneksel huyları." diyerek Mun'u işaret etti bana.
Bayan Chu da Mun'u yanıma getirdi. "Hana sevgiline onunla konuşmak istemediğimi söyler misin? Her neyse ben gidiyorum." diyerek dışarı çıktım. Bir taksi çağırıp kulübe gittim. İçeri girmeden önce avcı olduğumu gizledim.
İçeri girdiğimde kötü ruhlar ortada yoktu. Daha doğrusu henüz gelmemişlerdi.
Kısa bir süre sonra geldiklerinde gözleri direkt benimle buluştu. Kötü ruhlar hakkında da az çok bir şeyler öğrendiğim için onlara gülümsedim. Benim yerine geçtiğim kadınla çok yakındılar. Kötü ruhlar 2 kişilerdi. Biri So Yubin(kadın) diğeri de sevgilisi Ha Jun'du.
Ha Jun sahneye çıkıp gecenin şerefine diyip içkisini kaldırdı. Herkes aynı şekilde yaparken ben masum meyve suyumla köşede duruyordum. Yubin gelenlerle selamlaşıp yanıma geldi. "Vien yine ortalığı yakıyorsun! En uzak köşeden güzelliğini fark ettim."
Gülümseyerek "Teşekkür ederim, bence bakan kişinin güzelliği." dedim.
Yubin'in gözleri bardağıma kaydığında "Yavaş yavaş başlayayım dedim bu gece. Eğlenceli anılarımızı unutmak istemem. Bayadır görüşmüyorduk." diye açıkladım. Yalanı kolayca söylesemde içten içe stresleniyordum. Tabii Yubin'in dediklerinden sonra stresin ne demek olduğunu anlamaya başladım.
Yubin heyecanla "Sana dediğim çocuk vardı ya, geldi!" dediğinde işaret ettiği tarafa baktım. Wong'u görünce elimde tuttuğum bardağı masanın üzerine koydum. Umarım yüzümü tanımazdı. "Wong!!" diye seslendi Yubin.
Wong gülümseyerek gelirken arkamı yavaşça ona döndüm. "Lavaboya gidip geliyorum," diyerek sakin ama hızlı adımlarla lavaboya gittim. Kapıyı kapatıp kulaklığımı kontrol ettim. Sıkıntı yoktu. Avcılar istediğim zaman dakikasında gelecekti.
Elbiseyle olduğum için daha da panik olmuştum. Dövüşemezdim. Topuklular yüzünden de koşamazdım.
Yapabilirdim. Ben neleri aşmıştım, 3 kötü ruhtan mı korkacaktım? Mun'a kızgın olsam da ilk yardıma gelecek kişi oydu. Diğerleri de gelirdi ama Mun kim olursa olsun canı tehlikeye girmesin diye tüm gücüyle koşarak gelirdi ve kurtarırdı.
Derin bir nefes alıp son kez aynaya baktım. Kapıya doğru ilerledim. Açacakken biri benden önce kapıyı açtı.
Wong'u görür görmez eski panik ve streslerim geri gelmişti. Beni tanıyamazdı. Umarım. Kapıyı kapatıp arkamdaki duvara elini uzattı. "Küçük avcımla yeniden karşılaştık. Hemde sevgili olacağım kadının yerine geçmiş şekilde." Gülüşünün ardındaki pis düşünceleri anlamıştım.
"O kadını kurtardığıma sevindim," dedim ciddi ifademi bozmayıp.
Yanıma biraz daha yaklaştı. "Sen kurtulabilecek misin?" diye sordu. Kurtulamazdım. Elim yavaşça kulaklığıma gitti. Wong anında fark edip kulaklığımı alıp yere attı. "Bu kadar hızlı kurtulamayacaksın ama."
Ayağıyla ezdiği kulaklığa baktım. Sonra ani bir sinirle Wong'un yüzüne doğru yumruğumu salladım. Wong elimi tutup "Küçük avcımın benden başkasının elinde ölmesin izin vermeyeceğim," diyerek kapıyı açtı. Kapının orada duran Ha Jun'a baktım. Selam vererek Wong'un peşinden gittim. Eski masama döndüğümüzde Yubin'in yokluğunu fark ettim.
Yubin elindeki içki dolu bardaklarla geldi. "Konuştunuz herhalde. İkinizde bir farklısınız... Ben daha çok Vien'in rujunun birazının da sende olacağını düşünmüştüm." diye mırıldandı. Wong'a dik dik baktım.
Sırıtarak "Ortamı uygun bulmadı," dedi Yubin'e dönüp. Yubin gülerek anlayışla kafasını salladı. "İstersen size boş bir oda ayarlayabilirim," diye teklif etti Yubin. Hemen "Olmaz!" diyerek reddettim. "Yani bu gece sadece seninle konuşup eğlenmek istiyorum. Bayadır konuşmuyoruz. Seni özledim sonuçta." diye bir de açıklama yaptım.
Yubin ve Wong'un arasında anlamlı bir bakışma geçti. Avcı olduğumu falan söylememiştir herhalde...
Yubin "Anladım... Kendi evinizde anlamlı olsun falan. Her neyse içki?" diye sordu. İçkinin ağır olduğunu biliyordum ve içmeye hazır değildim. Alkol benlik bir şey değildi. Ama içmek zorundaydım. Wong içkisini alıp içerken nasıl içtiğini sorguladım.
Yubin benimkini de uzatırken "Ben biraz daha hafiften başlasam iyi olur." diyerek önüme gelen saçlarımı arkaya attım. Baya terlemiştim.
Yubin sorgulayıcı bir bakış attı. "Neden bu kadar terledin?"
-------------------------------------------
Birazdan kursa gideceğim diye erken atıyım dedimm. Bu arada bir takım kaptanı nasıl olmalııı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Uncanny Counter
Ficção Adolescente"𝘉𝘪𝘳 𝘴̧𝘦𝘺𝘥𝘦𝘯 𝘷𝘢𝘻𝘨𝘦𝘤̧𝘵𝘪𝘨̆𝘪𝘯𝘥𝘦 𝘩𝘦𝘱 𝘺𝘦𝘯𝘪𝘴𝘪𝘯𝘪 𝘮𝘪 𝘢𝘭ı𝘳𝘴ı𝘯?"