MÜRŞİDE DUYULAN İHTİYAÇ, MÜRŞİD ZİYARETİ

408 6 1
                                    

MÜRŞİDE DUYULAN İHTİYAÇ, MÜRŞİD ZİYARETİ

Mürşid; irşad eden, doğru yolu gösteren, terbiye eden rehber zata denir. Her devirde bu vazifeyi hakkıyla yapabilecek mürşidler yetişmiştir. Ayet-i kerimede: "İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir sınıf bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır. " (Âl-i İmran, 104) buyurulmaktadır.
İnsanın her zaman mürebbiye, mürşide ihtiyacı vardır.

Sadece kitap okuyarak öğrenim yetmez. Uygulamada eksiklik olur. Kur an-ı Kerim bir kitap halinde inmemiştir. Yazılı metin halinde Resulullaha verilmemiştir. Kalbine peyderpey yavaş yavaş 23 senede nazil olmuştur. Sadece kitap okuma yetseydi Allah'u Teala Rasüller göndermeye ihtiyaç duymazdı. Halbuki kitapla beraber Kitabı açıklayacak, uygulayacak Resullerde göndermiştir.

İnsan Anne-baba terbiyesine, öğrenci öğretmen terbiyesine muhtaçtır. Okula gitme. Öğretmenden ders alma... Kendi kendine öğrenirsin, demek abesle iştigaldir. İnsan eğitmene, öğreticiye muhtaçtır. Her meslek böyledir. Bir mesleği öğrenmek için ustanın yanında çıraklık yapmak lazımdır.

Çoğu kere demircinin oğlu demirci, çiftçinin oğlu çiftçi olduğu gibi, peygamberlerin oğul ve kardeşlerinden peygamber, mürşidin yakınlarından da mürşid çıkmıştır. İbrahim a.s.'ın oğlu İsmail a.s.; Yakup a.s.'ın oğlu Yusuf a.s.; Musa a.s.'ın kardeşi Harun a.s. bunun en güzel örneğidir. Aynı şekilde mürşitlik görevi İmam-ı Rabbanî Hazretleri'nden oğlu Muhammed Masum Hazretlerine, ondan da oğlu Şeyh Seyfüddin Hazretleri'ne intikal etmiş, sonraki silsilede de bunun birçok örnekleri görülmüştür. Yine tıbben de sabittir ki, hastalıklar bile irsîdir. Kabiliyetlerde böyledir.

Hasta olan insan doktora koşmaktadır. Doktor bir vesiledir. Şifayı veren Allah'tır. Fakat doktor ihmal edilirse insan mesul olur. Vesileye sarılmadığı için çoğu zaman şifa bulamaz. Tıp kitabı okuyarak doktor olunmaz. Herkes tıp kitabı okuyarak doktor olamaz.

Bir futbolcu ne kadar kabiliyetli olursa olsun, bir antrenöre ihtiyacı vardır. Futboldan çok daha önemli olan ahiret işlerinde de durum böyledir. Allah'ın rızasına ulaşabilmek, kalbi tasfiye, nefsi tezkiye edebilmek, manevi inkşafı gerçekleştirebilmek için Mürşid terbiyesine ihtiyaç vardır.

Osmanlı padişahlarının genelde tasavvuf ehli, bir mürşide intisaplı olduğu bilinen bir gerçektir.
Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman Gazi, Şeyh Edebali hazretleri de manevi terbiye görmüştür. Büyük Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet Han, Akşemseddin hz'nin manevi terbiyesinde yetişmiştir. Yavuz Sultan Selim Han tasavvuf ehl-i bir padişah idi. Mürşidi Kamile intisap edip, terbiye olmanın önemini şu beyitle ifade etmiştir:
"Padişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş, / Bir veliye bende olmak cümleden a'la imiş."

Dr. Ahmet Çağıl anlatıyor: Siirt'in Tillo kazasındaki medresede vazife yapan iki hoca Hacca gidiyorlardı. Mübarekler (Gavs-ı Bilvanisi Hz.) de Siirt'te hastanedeydi geldiler duasını alalımda öyle gidelim diye ziyaret ettiler. Hocalardan birisi sordu, kurban dedi "Biz bu nefsi emmare'den bir türlü kurtulamıyoruz ne yapacağız?" dedi. Bu hocaların her biri 250 ye yakın talebeliye ders veriyordu. Beş vakit namazı cemaatle kılıyorlar; başka işleri güçleri de yoktu. Devamlı ilim tahsiliyle meşgullerdi. Bu hocalar bile nefsi emmare'den şikâyet ettiler. Bu haldeyken bile, ilimleri dahi olsa nefsi emmareden şikâyet ettiler.

Mübarek onlara şöyle buyurdu: "Bende dedi sizin gibiydim, talebelerim vardı beş vakit namazı camide cemaatle kılıyorduk, hatta bir vakit namaz dedi üzerimden kaza olmadı, cemaatsiz de kılmadım. Tek bir vakit müstesna, dedi. O zaman da dedi talebelerle yaylaya çıkmıştık, talebeler oyuna daldılar, yanımdan uzaklaştılar, baktım ikindi namazı geçmek üzere, ben namazı cemaatsiz tek başıma kılmaya mecbur kaldım. Ama sonradan o namazı tekrar talebelerle, cemaatle kaza ettim." (Şafii mezhebinde bu oluyor.) "Ben ömrümde bir tek o zaman cemaatsiz kıldım. İlmimiz de var dedi. Daha sonrada "güya bir de seyidliğimiz var" buyurdu. "Gece namazları da dâhil bütün sünnetlerimi de kılıyordum, böyle olduğu halde Şah-ı Haznenin yanına gidip onun elini tuttuğumuz zaman sanki ben o zamana kadar bir Ermeniymişim, bir Ermeni Müslüman olunca onda nasıl değişiklik olursa biz de aynen kendimizde o değişikliği gördük" buyurdu."

Allah dostlarıyla yapılacak sohbetle elde edilecek faydayı hiçbir şey temin etmez. Bunun en açık örneği Sahabe-i Kiram'dır. Sahabelerden derecesi en aşağı olan bir sahabi bile en yüksek hadis bilgininden, en değerli fakihten ve en büyük veliden daha üstün ve daha faziletlidir. Bu üstünlüğün nedeni hiçbir zaman kitap okumak ve eser incelemek değildir. Çünkü Sahabenin çoğu okur-yazar bile değildi. Bu üstünlüğün nedeni bilgi çokluğu ve kültür zenginliği de değildi.

Bir arif şair bunu şöyle dile getirir:
"Evliyanın sohbetinde bir saat kalıvermen, / Hayırlıdır bir asırlık gafilâne ibadetten."

Abdurrahman-i Tahi Hz,(138.mektup):"Allah'a ulaşmak 50 bin senelik yoldur. Bu da uyanıklık ilim, amel, hac, riyazet, zühd, kusursuz namaz ve nefsi yok ederek Allah'ın rızasına ulaşılır. Bununla beraber ben 50 bin yıllık yolda elde edilecek şeylerin mürşidimin sohbeti ile elde edileceğine inanıyorum." buyurdular.

tasavvufi dünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin