13- Anlaşma

45 7 2
                                    


Sessiz geçen dakikalar boyunca sözlerinin ya da bakışlarının bir anlamı olup olmadığını düşünüp durdum. Sürekli bunları düşündüğüm için delirmiş olmalıyım. Neden beni terslemedi? Üstelik bir iş adamı ve aynı zamanda çalıştığım şirketin sahibi olan birine haddimi aşıp neden hayatında kadın istemediğini soracak kadar cüretkarken... Ya ben... Ben neden ona haddini bildirmedim hayatımda bir erkek olup olmadığını sorgularken? Onda tuhaf bir şey olduğunu daha ilk günden izinsiz aklıma girip kapılarımı gıcırdatmasından anlamıştım ama emin olamıyordum. Dengesiz hareketleriyle emin olmama izin vermiyordu zaten.

Dengesiz deyince Hakan geldi yine aklıma. Dengesizliğin tarihini beni kullanarak yazmış, ölümüme ramak kala kaçmış, aydınlık hayatımı karanlık bir zindana çevirmişti aylarca. O gün o kapıdan çıkarkenki masum hislerim, saf düşüncelerim, ona olan hayranlığımı düşündükçe gülen yüzüm, heyecanlı halim bir balon gibi sönüyordu.

Teoman'ın sorduğu birkaç soruya kısa cevaplar verip kabuğuma çekilmiştim. Kendimi bu şekilde koruma altına aldığıma inanıyordum. Beni tanısın istemiyordum kimse. Gözlerimin derinliklerindeki izleri, insanlara güvenememenin verdiği o acı hissi görsün istemiyordum. Onun da yaralarını görmeye hazır değildim.

Bir insanı tanıyınca acılarını, kederlerini, eksikliklerini de kendininmiş gibi kabul edersin, derdi anneannem. Belki de içime işleyen bu öğüt hayatıma yeni birini almama engel oluyordu. Korkuyordum da. Hayal kırıklığına uğramaktan, hayal kırıklığına uğratmaktan, karşılığı olmayan sevgiden, sevilmeye layık olamamaktan... En çok da duygularımı birine açıp o değerli hazinenin yağmalanmasından korkuyordum. Henüz kalbimdeki yükümü biriyle paylaşabilecek kadar hazır hissetmiyordum kendimi. Güvenli bir yürek yoktu benim için.

Gece vakti adım seslerinin duyulduğu sessiz sokaklar gibi kontrollü bir şekilde nefes alıp veriyor, yutkunurken olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordum. Alnım ve avuç içlerim terlemişti kendime dikkat etmekten. Lale'nin çabucak gelmesini bu kadar çok istediğim bir anım hiç olmamıştı bu zamana kadar.

Sessizlik uzadıkça kaygı düzeyim de artmaya başlıyordu. Kaygılarım arttıkça bir o yana bir bu yana bir kıpırdayan parmaklarıma bakıyor, onunla göz göze gelmemek için, onun muhtemelen hiçbir zaman bilemeyeceği bir savaş veriyordum içimde.

Kafamda bir orkestra, gerilim müziği çalıyordu sanki. Yavaş yavaş ilerliyor, kalbim de onunla birlikte gittikçe hızlanıyordu. Bir süre sonra müziğin sesi öyle çok artmıştı ki çığlık atmamak için bir anda ayağa kalktım.

"İzninizle." diyerek terasın yüksek duvarlarının önüne doğru yürüdüm. Sıcak mermere ellerimi dayayıp derin bir nefes aldım. Gerçeklik algım arttıkça kalp atışlarım yavaşladı, yerini kısa bir an için bile olsa dinginliğe ve özgürlüğe bıraktı.

"İyi misin?" Elini nazikçe sırtıma yasladı. Gözlerine baktım. Bu sadece bana yaptığı bir hareket miydi yoksa her kadına böyle mi davranıyordu? Zeka ve zenginliğin içine güzel bir görünüm de eklenince emin olamıyordu insan. Hem bana ilgi duyacak ne yapmıştım ki. Yine de bakışlarındaki hoşnutlukla karşılaşınca kafam iyice karışıyordu. İçimden yüzlerce kez bunun gerçek olmadığını sadece bir yanılsamadan ibaret olduğunu kendime hatırlatıp duruyordum ama işe yaradığı pek söylenemezdi.

"Ece?"
İrkildim. Yüzünü bana daha çok yaklaştırdı. Nefes alış verişlerim hızlandı. Bayılmamak için bacağımı sıkıp ayakta durmaya zorladım kendimi.

Kulağıma doğru yaklaştı ve "Sakın kıpırdama." diye fısıldadı. Ruhum arzuyla havalandı o an. Gözlerimi kapattım. Anın elektriğine kapılıp gitmemek için duygularımı zorlamak yerine cesaretimi toplarken buldum kendimi. Belki de sadece bir adım atmam gerekiyordu. Belki içimdeki kuşu kafesinde tutmak yerine salıvermem, sonra da onun gönlüne yuva yapmam gerekiyordu hayatımdaki bir şeyleri değiştirebilmem için. Gerçekten ona güvenebilir miydim?

AŞKA TUZAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin