15- Şüpheler

32 8 2
                                    

Korku ve şaşkınlıkla ona baktım. Sonra onu öfkeyle geri itip kimse duymasın diye fısıldayarak çıkıştım.
"Bunca zaman, ilk karşılaşmamız, aldığım bu terfi... hiçbirisi rastlantı değildi, hepsini planladın."

Belimden tutup geri geri beni odama doğru sürükleyerek kapıyı kapattı.

"Baştan beri üzerime düşen o kızın sen olduğunu biliyordum, evet, ama bu yaptıklarımın hiçbirisinin bununla bir ilgisi yok. Birine acıdığım için peşine düşecek kadar basit birine mi benziyorum? Seni incitmeden, ürkütmeden kendimi nasıl hatırlatırım diye kırk takla attım aylarca."

Kaşlarım çatık bir halde sessizce yüzüne baktım. Söyledikleri beni kandırdığı gerçeğini değiştirmiyordu. Elimi iki yana açıp öyle konuştum.

"Benden ne istiyorsun?"

"Gerçekten bunu hala soruyor musun? Halime bak! Seni göremediğimde meraktan deliriyorum. Arkamı döndüğümde sana bir şey olacak diye ödüm kopuyor. Neden bu kıyafeti seçtim biliyor musun? Çünkü seni en son bu kıyafetle gördüğümde üzerimde cansız yatıyordun Ece. Dakikalarca uğraştım seni hayata döndürebilmek için."

Elimle ağzımı kapatıp ağlamaya başladım.  Onun da gözlerinden yaşlar süzüldü o an.

"O gün üzerime düştükten sonra seni düşünmediğim bir anım bile olmadı."

Yaşadıklarımın, ölümden dönüşümün, yeniden hayata tutunuşumun onun için bir anlamı var mıydı? Kaç kere bana ulaşmaya çalışmıştı? Kaç kere bana anlatmaya çalışmıştı? Neden bunca ay boyunca saklayıp şimdi söylemeyi tercih etmişti? Kafamdaki meyve sinekleri ben kovaladıkça yeniden tepeme üşüşüyorlardı.

Dağılan yüzümden gözyaşlarımı silerken yerine yenisinin gelmesine engel olamıyordum.
"O halde neden bir ay boyunca gelmedin işe?"

"Korktum, anlıyor musun? Yanındayken saçmalamaktan korktum. İnsanların senin üzerine titrediğimi bildikten sonra canını daha fazla acıtmalarından korktum. Lale'ye söz vermiştim işine karışmayacağım diye. O da seni bir ayda iş ortamına hazırlayacağına söz vermişti. Oraya geldiğimde bir gün bile dayanamadım sana yapılanlara, bir ay nasıl bekleyecektim Ece? Yöntemi sert ve canını acıtıyor biliyorum ama iş ortamının doğasında bu var. Kimseye güvenmemeyi öğrenmelisin önce. Bazen acımasız olmalısın, bazen merhametli. Bazen önem vermelisin, bazen de hiç önemsememeyi öğrenmelisin. Sürekli dengede tutmalısın duygularını."

Ağlamaya devam ettim. O gün can havliyle üzerine düştüğüm adamın bir gün karşıma çıkacağını, tüm yaralarıma rağmen benden hoşlanacağını, üstelik aynı sektörde birlikte çalışacağımızı nasıl tahmin edebilirdim ki.

Yavaşça yanıma yaklaştı ve alnını alnıma dayadı. "Hikayeni yeniden yazmam için bana bir şans ver." diye fısıldadı. Fısıltısı tüm benliğimi ele geçiriyordu. Usul usul ellerimi okşadı, parmak uçlarıma dokundu. Gözyaşlarım çenemden aşağıya, oradan da avucuma damlarken burunlarımız çarpıştı ve hemen sonra dudaklarımız değdi birbirine.

İlk öpücüğümü vermeden önce emin olmam gerekiyordu. Bana bakışı içimi ısıtıyor, dokunuşu yüreğimi titretiyordu fakat ben hala kendimi ona bırakmakta tereddüt ediyordum. Bir terslik vardı. Sezgilerim ona güvenmem konusunda acele etmemem gerektiğini söylüyordu. Hislerimi önce zamanın kucağında olgunlaştırmalıydım.

Dudaklarım şiddetli çekimin tuzağına düşmeden önce ilgimi dağıtmak için kollarımı boynuna dolayıp ona sımsıkı sarıldım. Boynundaki kokusunu içime çekip kulağına fısıldadım.

"Bunu yapamam." Geri çekilip gözlerine baktım. Kararlı bakışları sakin dalgalar gibi kıyıma vuruyor ama sakinliğin içindeki devamlılık bundan asla vazgeçmeyeceğini söylüyordu.

AŞKA TUZAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin