"SARAYLARDA SÜREMEM DAĞLARDA SÜRDÜĞÜMÜ; BİN CİHANA DEĞİŞMEM, ŞU ÖKSÜZ TÜRKLÜĞÜMÜ."
-Hüseyin Nihat Atasız-
Başlama tarihiniz👉🏻
-İyi okumalar-
Edirne/ Keşan
09.07.2023
Gecenin ıssız koynunda yaklaşan tehlikeyi sezer gibi, havlayan köpeklerin sesleri ve dağların ardından doğmak üzere olan güneşin habercisi kuşların sesleri tüm askerlerin dikkatini çekmişti. Saatleri aşan operasyonda ne bir mermi kovanını terk etmiş ne de izlerini sürdükleri it sürüsü saklandıkları yerden çıkmıştı. Saatlerdir bekledikleri noktadan ayrılmamış keskin nişancılardan gelecek haberi dört gözle bekliyorlardı. Hainlerin saklandıkları mağarayı patlatıp işi kökten halletmek isteseler de mağaranın içerisinde aylardır aradıkları, adının da kırmızı listede bulunduğu ebu Yusuf el ahmed vardı. Olası bir çatışmada bile kurşunlar hesap edilerek kovanlarından ayrılacaktı. Tek bir hatanın dahi gözardı edilemeyeceği bu operasyonda, tehlikenin çanları çalmaya başlamıştı.
Av, avcıya adım adım gelmeyi tercih etmişti.
Sungur,bulundukları alanı defalarca incelenmesine rağmen bir kez daha incelemeye başladı. Bulundukları yer dağların eteklerine saklanmış, kayalık ve çalılıklarla kaplı bir araziydi. Çam ve meşe ağaçlarıyla dolu olan bu bölge, saklanmaları için ideal bir ortam sağlıyordu. Dağların siluetleri uzakta belirginleşirken, gökyüzü turuncu ve mavi tonlarda renkleniyordu. Hava serindi ve sakinleştiren bir melankoli havası taşıyordu. Kayalıkların arasına gizlenmişlerdi. Patikalar üzerinden buraya geldikleri süre zarfında sessizlik dakikalarca hüküm sürmüştü.
Her nefes bir sonraki hamle için hazırlık yapıyordu. Dağlardan yankılanan rüzgarın sesi, zaman zaman çalılıkların arasında hareket eden hayvanların hışırtısıyla bütünleşiyordu.
Sabaha karşı olmasından dolayı askerlerin yüzüne sert ayaz durmaksızın çarpıyordu.
"Komutanım, şu bok mağarasını patlatmak yerine ne diye yâr bekliyormuş gibi bekliyoruz?" diye sordu Cihat. Saatlerdir bakıştığı taşları yemek olarak algılamaya başlamıştı. Gelemiyordu böyle operasyonlara. Ona göre; sık kafasına gitsindi. Sevmezdi beklemeyi, anasının karnından bile sekiz aylıkken çıkmıştı. Burada bu şekilde saatlerdir durmak, ona Çin işkencelerini anımsatıyordu.
"Lan sen bu sabırsızlıkla nasıl hâlâ nişanlısın? Ben istemenin ertesi günü nikahı kıyarsınız diye düşünmüştüm. Helal olsun valla." Dedi Barış, gülerek. Cihat gibi olmayan Barış, gayet sabırlı bir adamdı. Barış, sakin ve dikkatli bir şekilde görevini yerine getirirken, Cihat ise daha atılgan ve sabırsız bir kişiliğe sahipti. Arada anlaşmazlıklar boy gösterse de iki yakın arkadaş, birbirlerini çok iyi tamamlıyordu.
Cihat'ın aksine Barış, beklemeyi severdi. Kendini o hainlerin gırtlağına silahının şarjörünü boşaltığını hayal ederek dizginliyordu. Böyle yaptığında beklemek daha çekilir oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-SAUDADE-
Teen Fiction"Sevilmek isterken iliklerine kadar sevgisizliği hisseden herkese..." (...) "Senin şımarıklıklarını çekecek bir adam değilim." Sözleri üzerine gözlerim gözlerinde asılı kaldı. Kelimeler zihnimde bir oraya bir buraya kaçışırken hepsini bir araya topl...