Selammm
(YARIN SINAVIM OLDUĞU İÇİN BÖLÜMÜ DÜZENLEMEDEN ATIYORUM. BÜYÜK İHTİMALLE KÜÇÜKTE OLSA YAZIM HATALARI VAR. AFFINIZA SIĞINIYORUM. ❤)
oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Bu bölüm bir tık kısa oldu, ama diğer bölüm sözüm olsun, uzun yazacağımmmm.
Keyifli okumalar ❤
Lise ikinci sınıftaydım. O gün, üst sınıflardan bir erkeğin yanıma oturmasıyla şaşkınlığımı gizleyememiş birkaç saniye yalnızca yüzüne bakmıştım. Henüz bir kelime bile edemeden, abimin çocuğu yakasından tutup ayağa kaldırması bir olmuştu. Aynı anda, çocuğun açıklama yapmasına fırsat tanımadan, başını gömmüştü. Beni, yalnızca bir zamanlar abisiyle aynı okula gitmiş olanlar anlayabilirdi. Abimin korkusundan ötürü, karşı cinsten bir arkadaşım bile olmamıştı. Daha o dönemlerde, işimin ne kadar zor olduğunu kavramıştım.
Her şeyi dinlemeden, kendi gördüklerini yorumlayarak gaza gelen biriydi abim. Babamın lise zamanlarında karakoldan çıkmamasının en büyük nedeni Ömer abimdi.
Derin bir nefes alırken bakışlarımı kaçırmama engel olamadım. Ön camdan geçip giden arabalara dalmışken, abimin bakışlarının ağırlığı omuzlarıma bindi. Abimin sesiyle birlikte, kaçırdığım bakışlarımı yeniden ona çevirmek zorunda kaldım. "Şeyda, arabaya!" Gözlerim duyduğum isimden dolayı büyürken, abimin hemen yanında duran ve bana mahcup gözlerle bakan Şeyda ile göz göze geldik.
Dudaklarım aralanırken, "Şeyda," diye fısıldadım.
"Özür dilerim," dedi, gözlerini benden ayırmadan.
Abim bir kez daha "Arabaya," dediğinde, çenesi kasılmış, alnındaki ince damar belirginleşmişti. İçimde bir ürperti hissettim.
"Abi, öyle göründüğü gibi bir şey yok," dedim, konuşmayı yeni akıl eder gibi. Bakışları bana döndüğünde, farkında olmadan nefesimi tuttum. Sungur, onaylar nitelikte başını sallayıp, "Ömer, kardeşim bir yere oturalım, olayın aslını anlatayım," dedi. Abim, bir bana bir de Sungur'a bakarken, aldığı nefesi sesli bir şekilde dışarıya verdi.
Anladığım kadarıyla, Şeyda abime hiçbir şey anlatmamıştı. Anlatmaması iyi olmuştu; bu durumda Sungur’un söylemesi daha uygun olurdu. "Sokağın başında kafe tarzı bir yer var, oraya geçin, ben de arabayı uygun bir yere çekip geliyorum," dedikten sonra son kez bana bakıp, Şeyda'yla birlikte arabanın yanından uzaklaştılar.
Sungur’un bana dönmesiyle bakışlarım onun üzerine kaydı. Emniyet kemerini çözerken, "Ulan cadı," diye homurdandığını duydum. Bozuntuya vermeden emniyet kemerimi çözdüm.
Yerin dibine girmiştim.
O arabanın kontağını kapatırken, ben de arabanın kapısını açıp dışarıya çıkmıştım. Arabayı kilitledi ve abimin bahsettiği kafeye doğru yürümeye başladık. "Anlatacak mısın?" diye sordum, içimde beliren garip bir merakla.
Anlatmazsa, ortalığın bir kaosa dönüşmesi olası bir ihtimaldi. Yandan bir bakış attı, ellerini ceplerine sokarken, "Başka bir ihtimal var da ben mi bilmiyorum, deli doktoru?" dedi.
"Deli doktoru" demesine kızmak istesem de, ne yeri ne de zamanı olduğundan susmak zorunda kaldım.
"Özür dilerim." Benim yüzümden böyle bir durumla karşı karşıya kalmıştı. Özür dilsem de bunun yeterli olmayacağının bilincindeydim.
"Sebep?" dediğinde, anlamayarak ona baktım. Kafeye yaklaştığımızı fark ettiğimde yutkundum. "Benim yüzümden anlatmak zorunda kalacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-SAUDADE-
Teen Fiction"Sevilmek isterken iliklerine kadar sevgisizliği hisseden herkese..." (...) "Senin şımarıklıklarını çekecek bir adam değilim." Sözleri üzerine gözlerim gözlerinde asılı kaldı. Kelimeler zihnimde bir oraya bir buraya kaçışırken hepsini bir araya topl...