Otuzuncu odada heyecan ve merak duyguları dolaşıyordu. Amy bu son iki buçuk saatte gölgeler birliği üyesi olmuş ve Raine ile Coraline'in de dahil olduğu tanıdığı profesörler ve öğrencilerden oluşan bu birlik hakkında merak ettiklerini öğreniyordu.
Fakat hala anlamadığı şey: neden Edward ile kardeş olduğunu hatırlamıyordu? İçinden bir ses bu soruyu sormaması gerektiğini söylüyordu...
Dönem sonu gelip çatmıştı. Bu bir kaç ayda Amy ile Edward abi-kardeş ilişkilerini ilerletmişlerdi. Amy'ye tuhaf gelen şey, Edward'ın kardeş olduklarını hatırlıyor olmasıydı. Fakat bunun üstünde çok durmamaya karar vermişti. Onun dışında Kane'i affetmiş ve tekrar arkadaş olmuşlardı. Her şey bu kadar iyi giderken Profesör Shadow yapacağı sınavı iptal ettiğini duyurdu ve hiçbir açıklama yapmadı.
Ancak, Rise Akademisi'nde her şeyin göründüğü gibi basit olmadığını bilmek, Amy'nin zihnini rahat bırakmıyordu. Profesör Shadow'un sınavı neden iptal ettiği hala belirsizdi, ve Amy'nin içinde bir şeylerin eksik olduğu hissi devam ediyordu.
Öyle yada böyle dönem sonu gelmişti. (Hiçlik ülkesinden gelen çocuklar takım arkadaşlarının evinde kalacaktı.) Amy valizlerini onları Edward'ın evine götürecek at arabasına koydu. Sonra at arabasına Edward'ın yanına oturdu. Yol boyunca tatilde neler yapabileceklerini konuştular. Amy, evin önüne geldiklerinde büyülenmiş gibi eve bakıyordu. Çünkü baktığı ev kar beyazı renginde, geniş bir malikaneydi. Bahçesi de genişti ve yemyeşildi.
Büyük giriş kapısında onları karşılayan iki hizmetli ile açık sarı saçları, ürkütücü dipsiz siyah gözleri ve solgun sivri yüzü olan bir adam vardı. Amy o adamı görünce silik küçüklük anılarını süsleyen adam olduğunu anladı. "Muhtemelen o adam Edward ve benim babam." diye düşündü. At arabasından inip malikanenin kapısına doğru yürüdüler.
Adam, Amy'ye bakarak gülümsedi:
-Hoş geldiniz çocuklar! Lily, kızım beni hatırlıyor musun?
Amy:
-Kısmen hatırlıyorum efendim, Fakat benim adım Amy?
Adamın gülümsemesi solar gibi oldu:
-Benim adım Carl. Senin baban olduğumu hatırlamana sevindim... Amy.
Hep beraber içeri, oturma odası gibi bir yere geçtiler. Oda çok büyüktü. Çoğunlukla siyah ve zümrüt yeşili renkleri kullanılmıştı. Halı, Amy'nin şu ana kadar gördüğü en büyük halıydı. Rengi açık griydi. 'sanırım oldukça pahalıdır' diye düşündü kız. Siyah deri koltuklarda oturdular ve bir süre yanan şömineyi seyrettiler.
Sonra Carl ortamdaki sessizliği dağıtmak için:
-Eşyalarınız odalarınıza çıkarılıyor çocuklar. Eee bu dönem okul nasıldı?
Edward neşeyle döneminin nasıl geçtiğini anlatırken Amy ise hiç konuşmadı. Carl gerçekten babasıysa onu on üç yıl boyunca büyüten aile kimdi? Neden 'gerçek annesi' bu odada yoktu? Şimdilik bu soruları kendine saklamaya karar verdi.
Büyük, zümrüt yeşili duvarların arasında Amy'nin içsel çatışmaları devam ederken, Carl'ın odada oluşturduğu nezih atmosfer her şeyin yolunda olduğu hissini vermeye çalışıyordu. Ancak Amy'nin zihnindeki sorular, bu sakin görüntünün ardında yatan gerçekleri öğrenme isteğini sürekli körükleyip duruyordu.
Oturma odasının kapısının hafifçe açılmasıyla içeri Coraline ve Raine girdi. Yüzlerindeki sevinç ve şaşkınlık ifadeleri, bu malikanede ilk defa olduklarını gösteriyordu.
Coraline:
-Vay canına, burası gerçekten muazzam! Bu senin evin mi?
Amy 'Eğer bu Carl gerçekten babamsa, o zaman bu ev de gerçekten bizim evimizdir.' diye düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amy Morris ve Gölgeler Birliği
Fantasyİleriki bölümlerden bir kesit: -Direkt konuya giriyoruz. Öyle mi sevgili kahin? Tamam, senden gölgeler birliği liderini bulup onu öldürmeni istiyorum. *** Amy şimdi ne yapacaktı? Kendini karanlığa mı bırakacaktı? yoksa uzaklardan gelen ışık hüzmesin...