Yol boyunca camdan dışarıya bakmaya çabalasamda, gözüm arabayı kullanan gece gözlüye kayıyordu. Ona baktığım zamanlarda onunda bana bakmasıyla bakışlarımız kesişiyordu.
Sessizliğimi korumakta kararlıydım. Fakat Barış böyle düşünmüyor olacaktı ki lafa girdi.
"İstersen bir yerde durup kahve içebiliriz."
Ne münasebet canım Allahallah, arabasına nezaket gösterip bindiysek, onunla vakit geçirmek zorundamiydim. Diye geçirdim aklımdan. Sesimi olduğunca sakin ve tepkisiz tutmaya çalışarak cevap verdim.
"Teşekkür ederim. Eve gitsem iyi olacak." Fazlasıyla kibardım bu çam yarmasına karşı bence.
Peki dercesine başını salladı. Bir dahada evimin bulunduğu sokağa kadar ağzını açmadı. Sadece ortamdaki gergin havayı kırmak adına radyo açtı. Radyodan gelen hafif kısık ezgi çok hoşuma gitmişti. Sahi Barış evimin bulunduğu sokağı nereden biliyordu?
Kafamdaki bu düşüncelerle arabadan indim. Ona teşekkür edip iyi geceler dileyerek, sokağa girip evime doğru yöneldim.
Binanın girişindeki merdivenleri çıkarken göz ucuyla sokağın girişine bakindim. Gitmemişti. Anlaşılan içeriye girmemi bekliyordu.
Eve girip üzerimdekilerden kurtuldum. Makyajımı çıkartıp, duşa girdim. Fatih salondaki kanepede çoktan uyumuştu. Televizyonun karşısında. Televizyonu kapatıp, Fatih in üzerine bir pike örttükten sonra odama geçtim. Yatağıma uzanıp gözlerimi kapattığımda, karşımda beliren yüz ve o siyah hareler. Gözlerimi bir anda açtım. Beliren görüntüden kurtulmak adına. Ne oluyorduböyle?? Hülya ! Silkelen ve kendine gel!
***
Sabaha büyük bir kafa karısiklığiyla uyandım. Bu ben değildim. Hayatımda hep keskin köşeli sınırlarım vardır. Karışık bir kafa ve ben aynı cümle içinde bile kullanılamazdı.
En iyisi evden çıkmamak bugün risksiz ve temiz bir düşünce.
Derken aradan neredeyse iki kocaman hafta geçmişti. Bu süreçte kafeye uğramamaya özen göstermiştim. Fatih le evi dağıttığı için bolca atışmıştık. Gel görki beyimiz hasta oldu. Ne vardı annem burdayken olsaydı. Beni mi buldu be!
Israrlarıma dayanamayıp sonunda hastaneye gitmiş, bir kaç gün içinde toparlamıştı. Bayram için haftaya memlekete gidecektik. Hem babamın kabrini ziyaret edip, hemde bayramı annemle geçirecektik.
Benim içinde iyi olacaktı. Biraz bu şehrin hengamesinden kurtulup karadeniz havası almak güzel olacaktı.
Herşey yolunda gidiyordu. Taki bu akşam iş çıkışı eve dönerken başlayan yağmura kadar.
Dolmuştan inip caddede hafif sağanak altında acele adımlarla yürüyordum. Hava karamaya yüz tutmuş, yağmur olduğundan her zamanki saatten biraz daha geç ulaşmıştım mahalleye.
Adımımı atmamla birlikte sanki kaldırım taşı ayağımın altından kaydı. Bileğini burkmuş tam düşecekken, bedenime dolanan kollar yere kapaklamamı engelledi. Ağzımdan ufak çaplı bir çığlık döküldü.
Başımı kaldırdığımda, Barış 'ın endişeyle dolan gece gibi hareleri yakaladı bakışlarımı. Şaşırmıştım. Ne yapacağımı bilemez bir vaziyette, kollarından sıyrılmaya çalıştım. Fakat beni bıraktığında sendelememle, kolları tekrar dolandı belime.
Canım yanıyordu. Hem şaşkınlık hemde acım birbirine karışmıştı. Şu an kendi surat ifademi görmeyi hiç istemiyordum.
"Müsade et yardım edeyim. Ayağın iyi gözükmüyor." Dedi endişeli bir sesle. Cevap veremeden sadece yutkundum. Biraz sonra kendimi toparlamış kelimeleri ancak bulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAZENDE
HumorÇenesinden tutup başını kendisine doğru çevirdi. Gözlerinin içine bakarak devam etti. "Bana hâlâ küsmüsün nazende ?" Sinirli bakışları devam etti genç kadının. Karakterinin tam zıttı bu yakıştırmayı hiç sevmiyordu. Ama o kara gözlü esmer inadına o...