Gece yolculuklarını hep çok sevmişimdir. Abim ben ve Fatih arabaya kurulmuş, çoktan İstanbul dan çıkmıştık. Bu gün arefe sabahıydı. Annem bizi akşama bekliyordu. Fakat sabah geçte olsa kahvaltıya yetişip anneme sürpriz yapmayı planlıyorduk.
Ablam Ayşe oğluyla birlikte akşam üzeri uçakla gelecekti. Bayramı hep birlikte geçirecektik. Ordu yu severdim. Ilık ve nemli havası buranın tam tersiydi. Toprak altında da olsa babam vardı orda. Ayrı bir güzel gelirdi. Haset biterdi. Vuslat öteki dünyaya kalsada emindim. Onunla buluşacaktık.
Ne kadar sinirlensemde birlikte fasulye turşusu yaptığımız günleri çok özlemiştim. Heleki o balık yaptığı zaman benim salata yaparken mutfakta geçirdiğimiz zamanlarımız. Burnumda tütüyordu hafif tatlı sert atişmalarimiz. Ahh canım babam mekânın cennet olsun. Seni çok seviyorum!
Zaman her şeyin ilacımı gerçekten. Bence parol dan daha etkisiz. Sadece anlık sevinçlerimiz perdeliyordu özlem ve acıyı.
Yolculuğumuz güzel geçmiş, bazen inip bir yerlerde mola vermiştik. Saat 11 e geldiğinde nihayet memleketteydik.
Annem erken gelişimize hem şaşırmış hem sevinmişti. Bize mükellef bir sofra hazırlamış, bahçeden topladığı yeşilliklerde sofrada yerini almıştı.
Kahvaltının ardından hemen can parçamın yanına koşmuştum. O toprağın altında, ben onun kabri yanında. Saatlerce anlattım oda dinledi sabırla. İçtiğim suyun tadından, gezdiğim kaldırımların taşına kadar.
Derken bayram gelmiş kurbanımızı kesmiştik. Babamın yıl dönümüne daha bir kaç gün olmasına rağmen dönmemiz gerekiyordu. Hepimizin işleri vardı. Onun adına kuran okutup yemek vermiştik.
Ama sorunlar bitmiyordu. Kıç kadar arazi yüzünden amcam olacak adamla tartışmıştık. Sakin kalmak amacıyla olaya dahil olmamaya çalışsamda, bu ebulehebin torunu kılıklılar benide delirtmeyi basarmisti.
Neyse Fatih araya girip olayı yatiştirmişti. Amcamın ağzının payını vermiş, annemi de onlara bulaşmaması için tembihlemişti.
Bir hafta boyunca bolca gezip dinlenmiştik. Sinirlerimiz bir dolup bir boşalmıştı. Fakat iyiydi yinede. Abim ben ve Fatih gene gece yola çıkmıştık. Cuma gecesiydi. Cumartesi pazar evde dinlenip, pazartesi tekrar kapitalizmin koynuna gidecektik.
Arabadan indiğimde sabaha karşıydı. Eve geçip güzel bir duş aldım. Arabada yeterince uyduğumdan, valizleri boşaltıp ortalıkta ki kalabalığı toparladım. Kahvaltı edecektim ama Fatih çoktan kaçmış geçen hafta tekrar barıştığı sevgilisinin yanına gitmişti. Bütün gün böyle akıp geçti.
***
Yatağa geçip kendimi bıraktım. Saat daha ondu. Fakat uyuşmuş gibi hissediyordum. Havalarında ısınmasıyla iyice bir uyuşukluk çökmüştü.
Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum. Susamıştım. Saate baktığımda iki buçuktu. Mutfağa gidip bir bardak su içtim. Odama dönerken, salak Fatih yine televizyonun karşısında uyuyakalmişti. Ne yapacaktım ben bu sorumsuz çocukla.
Odama girdim ama camın önünden bir şey geçti sanki. Benim odamdan arka tarafa açılan bir kapı vardı. Ev eksi birde olduğundan arka tarafı tenhada kalıyordu. Burada küçük bahçe vari bir yer vardı. Ama kimsenin burada olması imkansızdı. Yol üzeri değildi. Birinin buraya girebilmesi için yaklaşık iki metrelik duvardan atlaması gerekiyordu.
Derken aynı gölge tekrar belirdi. Korkudan çığlık atmamak adına elimi ağzıma kapattım. Kapı kilitliydi. Yinede korkmuştum. Tam odadan çıkıp Fatihi uyandirmaya gideceğim sırada gördüğüm silueti tanir gibi oldum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAZENDE
HumorÇenesinden tutup başını kendisine doğru çevirdi. Gözlerinin içine bakarak devam etti. "Bana hâlâ küsmüsün nazende ?" Sinirli bakışları devam etti genç kadının. Karakterinin tam zıttı bu yakıştırmayı hiç sevmiyordu. Ama o kara gözlü esmer inadına o...