Yerimden kıpırdanarak gözlerimi açtığımda, başladığım dizinin bölümü bitmiş kahvem çoktan buz gibi olmuştu. Ne ara dalmıştım. Biraz daha kendime gelmemle direkt telefonuma sarıldım.
Saat şimdi den beş olmustu. Telefonda abimden gelen mesaja girdiğimde, mekan adı yazıyordu. Bir de altına not düşmüş sakın geç kalma diye.
İnternetten restoranın yerini öğrendikten sonra hazırlanıp gitmek için iki saatim vardı.
Önce odama arşınlayıp dolabını açtım. Restoran fotoğraflarından şık bir yere benziyordu. Sıradan bir şekilde gidemezdim. Dolabına yönelip içinden bir kaç elbiseye baktım.
İçlerinden kırmızı kalın askılı vücuduma tam oturan, etekleri dizimin üzerinde biten, kare yaka elbisemi alıp yatağın üzerine bıraktım. Saçlarımı hafif maşayla sekillendirdikten sonra açık tonlarda bir makyaj yaptım. Elbisemi saçlarıma dikkat ederek üzerime geçirdim. Son olarak elbisemle aynı tonda bir ruj sürdüm. Siyah mini çantam ve aynı renkteki tek şerit bantlı topuklulari da ayağıma geçirip, aynanın karşısında geçtim. Hazırdım.
Evden çıkmadan taksi durağından bir taksi çağırmayı da ihmal etmedim.
Yaklaşık kırk dakikanın ardından restorantın önüne gelmiştik. Taksi ücretini ödeyip araçtan indim.
Mekan oldukça güzel ve şık gözüküyordu. Merdivenlere doğru ilerleyeceğim sırada telefonumu alıp abimin numarasını tuşladım. Kısa bir çalıştan sonra abim cevap verdi.
"Geldin mi?"
"Evet girişteyim. Gek de bana eşlik et tek girmek istemiyorum." Diye devam ettim. Kısa bir sessizliğin ardından abim telefonu hiç bir şey demeden kapattı.
Buraya gelecekti biliyordum. Sonuçta o davet etmişti beni. Az sonra abim üzerinde jilet gibi duran bir takımla girişte belirince gülümsemem genişledi.
Yanıma gelip tam karşımda durunca, küçük çaplı bir ıslık döküldü dudaklarından. Gülümseyerek gelip kolunu ona eşlik etmem için uzattı.
"Ne güzel olmuşsun böyle? Nerden çıktı bu kırmızı aşkı?" Onu umursamazcasina omuz silktim. Bir elimle saçlarımı hafif geriye savurarak.
"Ben değil, kırmızı bana aşık."
Dedim neşeli bir sesle. Ikimizde mutlu bir şekilde kolkola içeriye geçtik.
İçerisi oldukça şık döşenmişti. Goldrose renkler hakimdi mekana. Yuvarlak masalar, etrafında dizilen sandalyeler kadar gösterişliydi.
Yeliz için paraya kıymıştı abim. Zaten pinti bir insan sayılmazdı.
Birlikte büyümesekte o benim canımdan bir parçaydı. İkimizde aynı bedende can bulmuştuk. O benim karındaşımdı.
Tavandan sarkan avizeler ortama loş ama bir o kadar ferah bir hava katıyordu. İçeriye yayılan hafif keman sesi huzur vericiydi. Mekânın büyük camları, İstanbul un akşama karışmakta olan manzarasını güzel bir yerden yakalamıştı.
Bir kaç dolu olan masayı geçip, kendi masamıza ulaştığımızda abim kolumdan usulca çıkıp beni masadakilere taktim etti.
"Kardeşim Hülya." Bu kez bana dönerek devam etti. " Yeliz i zaten tanıyorsun. Bunlarda Yeliz in kuzeni Kerem ve eşi Buse." Samimi bir yüz ifadesi takınarak onlara yöneldim.
"İyi akşamlar, memnun oldum." Abim beni kendisi ve Buse nin arasında kalan sandalyeye yönlendir di. Diğer yanında Yeliz vardı.
Birbirimizi tanımak adına sohbet etmeye başlamıştık. Bu sırada önümüze konan menülerden yemek siparişlerimizi verip, beklemeye başladık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAZENDE
HumorÇenesinden tutup başını kendisine doğru çevirdi. Gözlerinin içine bakarak devam etti. "Bana hâlâ küsmüsün nazende ?" Sinirli bakışları devam etti genç kadının. Karakterinin tam zıttı bu yakıştırmayı hiç sevmiyordu. Ama o kara gözlü esmer inadına o...