7. BÖLÜM

91 4 3
                                    

7. BÖLÜM

(Yazarın Anlatımıyla)

2007

Balıkesir

(Giriş Bölümündeki Gün)

Çocuklar...

Bazı çocuklar çocukken büyürdü. Bazı çocuklar küçücük boylarına, kısacık yaşamlarına ve belki de tüm saf duygularına rağmen öyle büyük acılar yaşarlardı ki, onlar çocukken büyürdü. Öyle bir büyürlerdi ki, bir anda yıllar sonrasına giderlerdi sanki. O masum gözler öyle tecrübeli, öyle görmüş geçirmiş görünürdü ki... İşte o çocuklar bu dünyanın özür borçlu olduğu çocuklardı.

Alp öyle bir çocuktu işte.

Ya da olmak üzereydi.

Hoş, zaten yaşına göre olgun bir çocuktu.

Bandırma'da gittikleri düğün bitmişti. Herkes yorgun ama mutluydu.

"Arayı açmayalım sağdıçım," dedi İlhan arkadaşına. "Hayırlı olsun, tekrardan. Biz kaçalım artık."

Sırt pat-patlamalı erkekçe bir "samimi arkadaş" sarılmasından sonra sıra Yavuz'a gelmişti, o da arkadaşına aynı şekilde sarılarak güzel dileklerini iletti. Yavuz ve İlhan evlenen arkadaşlarının düğününde güzelce eğlenmiş, keyifli vakit geçirmişti ve artık eve dönmelilerdi.

Sırf bu düğün için aynı gün içinde iki-üç saatlik yol gelmişlerdi ve şimdi de geri döneceklerdi, bir akşam yolculuğu yapacaklardı şimdi, hatta gece.

Gelirken arabayı Yavuz kullandığından arabaya geçecekleri sırada İlhan "Bu sefer ben süreyim sağdıç," dedi. "Sen iyice yorulmuşsundur."

"Tamamdır."

Bu sefer İlhan ve eşi Oya öne, Yavuz ve Ayşe arkaya oturmuştu. Beyza ise uyumuştu ve arkada, pusetinde, Yavuz ve Ayşe'nin ortasındaydı. Leyla ve Alp yine arkadaydı. "Alp ben çok yoruldum ya!"

"Uyursun şimdi arabada."

"Tamam."

Leyla şu an aşırı uykulu olduğundan her zamankinden daha sakindi. Hoş, bazen aşırı huysuz ve ağlamaklı olduğu da oluyordu, nasıl olsa daha küçüktü. Uykusu geldiği için ağlamaklı davranıp huysuzluk yaptığında da genelde uykusunun geldiğini fark etmediğinden ya da kabul etmek istemediğinden birisi "Uykun gelmiş senin, git yat." dediğinde daha da kuduruyordu. Bu sefer, arabadakilerin şansına, farkındaydı.

Ve yolculuk başladı. Leyla hemen bir köşeye kıvrılmıştı, Alp de yanındaydı ve camdan dışarıya bakıyordu. Aslında onun da uykusu gelmişti gelmiş olmasına ama uyumak istemiyordu. Gökyüzü çok kapalıydı. Bu yüzden Alp yıldızları göremediği için çok da keyifli değildi. Dışarıyı izlemek istemesinin en büyük sebebi yıldızları izleme isteğiydi.

Leyla'yla akşam dışarı çıktıklarında yıldızları izlemeyi çok severlerdi, şimdi de "Bak şu Büyükayı takımyıldızı, bak bu kartal takımyıldızı." gibi şeyler söyleyerek hava atmak istedi. Genelde doğruluğundan emin bile olmayıp tahmin eder, bazen de uydururdu çünkü Leyla ya "bilmiyor" gibi görünemezdi, o Leyla'ya göre her şeyi bilirdi.

Leyla'nın omzuna düşen başı ile onun zaten çoktan uyuduğunu fark etti. Hafifçe başını çevirdi, ne kadar da güzeldi loş ışığın yansıdığı yüzü. Ay gibi yüzü vardı Leyla'nın. Hep derdi zaten "Gece demek benim adım, gece." diye. Alp de aklından geçirdi birden, "Adın ne olursa olsun, sen gecenin içindeki aysın, Leyla." diye. Bu kadar güzel ve biraz da "aşksal" şeyleri aklından geçirdiği için utandı ve başını hızla çevirdi. Hem, hem çocuklar aşık olmazdı ki. Hele de Leyla gibi bir cadıya kim aşık olurdu ki? Aklından geçenleri unutmaya çalışarak dikkatini dışarıya verdi yeniden. Yanakları al al olmuştu. Arkalarından gelen arabanın ışıklarını izliyordu bu sefer de. Onun da gözleri yavaş yavaş giderken arabadakiler sohbet ediyordu.

LEYLA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin