22

227 31 15
                                    

"hadi woo geç kalacağız"

yeosang seslenmişti küçüğe. sabahtan beridir kapının önünde arkadaşının hazırlanmasını bekliyordu. sadece bir pikniğe gideceklerdi fakat wooyoung resmi bir yere gidiyormuş gibi hazırlanıyordu. yeos'un en çok şaşırdığı da okula o kadar nefret sözleri söyleyip şimdi de mükemmel olmak için çabalamasıydı. zaten sınıftakileri insan yerine koymuyordu, e o zaman bu kadar hazırlığa ne gerek vardı? 

küçük olan son dokunuşu olacak parfümünü de bir güzel sıktıktan sonra ayakkabılarını giymek için eğildi. eğilmesiyle sırtında çanta başına doğru düştü ve saatlerce uğraştığı saçını bozdu. hay sikeceğim böyle işi. içinden geçirerek giydi ayakkabılarını. saçını daha da bozmamak için yavaşça düzeltti saçlarını sonra da gittiğini söylemek için kapıdan seslendi babasına.

"BABAA BEN ÇIKIYORUM"

"tamam oğlum dikkatli olun, iyi eğlence-"

hızlıca kapıyı kapattı ve adımladı arkadaşına doğru. yeos sırtı yola dönük oflayarak yoldan geçen araçları izliyordu. wooyoung sessiz adımlarla arkadaşına yaklaştı ve kollarını arkadaşının boynuna sardı. kolları ile baskı yapıp yere düşürmeye çalıştı fakat başarılı olamadı. yeos birkaç sendelemenin ardından dengede durmayı başardı ve kurtardı boynunu ince kollardan. 

"hadi ya woo daha okula gideceğiz yürüyerek"

"tamam oğlum ya abartma sende biraz hazırlandım o kadar yani"

"biraz mı biraz ha resmen gelin oldun veriyorduk seni. gelinler bile bu kadar hazırlanmıyor amına koyim"

"sikerim seni jojuk sus"

saatin yaklaşmış olmasından dolayı acele bir şekilde okula adımladılar. 

okula vardıklarından otobüs kalkmak üzereydi, hızlıca otobüse geçti iki arkadaş. yeosang mingilerin yanındaki boş yere yerleşti. küçük olan da yanına gitmek istese de yer olmadığından otobüsün arkalarına doğru ilerledi. en sonun bir önündeki koltukların birisinin boş olduğunu görünce hemen oraya yerleşti. 

"selam ufaklık" 

acele ile san'ın yanına oturduğu şimdi görmüştü. büyüğünü rahat kıyafetler içinde görmeyeli baya olmuştu. gördüğü manzara ile yutkunmuştu. san'ın üstüne giydiği beyaz tişört  kaslı vücudunu belli ediyor, terlediği için bedenine yapışan kısımlardan netçe gördüğü bedeni arsızlaşmasına neden olmuştu. 

yolculuk sabahın erken saatlerinde başlamasına rağmen hafta sonu oluşu ve otobüsün arızalanmasından güneş batmıştı bile. sabaha kadar herkes otobüste kalacaktı. bu durumdan küçük olan oflayıp puflamaya başladı. yol boyu sevgilisi ile konuşmaya çalışsa da belli etmemek için pek samimi olamamış, gerilmişti. 

bir süre sonra wooyoung uykuya dalmış, san'da bunu fırsata çevirip gece ışığında sevgilisinin kusursuzluğunu izliyordu. çekik gözlerinin kusursuzluğundan dudağındaki bene kadar... dudağındaki ben o kadar hoşuna gidiyordu ki, sanki esere son darbesini imzasını bırakılmış gibiydi. 

onun gibi bir şaheserin yaratıcısı olamazdı, o anca tanrı olabilirdi. yalnızca bir tane bulunan hiçbir eşi benzeri bulunamazdı wooyoung'un. 

***

wooyoung'u izlemeye doyamamıştı san. bu izleyişini küçüğün küçük mırıltıları bozmuştu. küçük olan kısıkça inledi, inlemesiyle gözlerini açtı ve etrafına baktı. nerede olduğuna başta şaşırmış olsa da hemen anladı ve yanında onu bakışlarıyla yiyip bitiren san'a döndü. 

san küçüğün kulağına yaklaşarak "iyi uyuyabildin mi bebeğim" dedi. evet anlamında başını salladı ve kasıklarında hissettiği sızı ile bakışlarını altına çevirdi. sertleşmişti ve aleti altına giydiğini zorluyordu. gördüğü ıslak rüyanın etkisi altına girdiğine inanamıyordu. 

H̸O̸R̸N̸Y̸ 𝙏𝙀𝘼𝘾𝙃𝙀𝙍~ʷᵒᵒˢᵃⁿHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin