34 SEZON FİNALİ

148 19 28
                                    

hani insanlar diyor ya ne kadar tanısan da güvenme arana mesafe koy diye. işte ben onları asla inanmazdım çünkü tanıdığım insan beni asla kandırmaz, asla ihanet etmez. belki de bu acımasız dünyada biraz saftım ben.

babam hep beni büyütürken hayatın acı yönünü asla bana göstermedi. hep güzel gördüm. toz pembe bir dünyada yaşamıştım. anne kavramını da asla öğrenmedim ama babam hiç aratmadı onu. bazen bir anne bazen baba bazen de bir arkadaş oluyordu. son zamanlarda iş yoğunluğundan olsa gerek çok soğuk davranıyor, pek görüşemiyorduk. ben eve geldiğimde ya uyuyor oluyordu ya da evde olmuyordu. genelde tek başıma oluyordum.

babamın ardından hayatıma bir adam girmişti. san. her şeyim olmuştu bana öyle güzel davranıyordu ki tüm dertlerimi unutuyordum desem de biz birlikte ne yapmıştık ki? hep yataktaydık. piknik de bile sevişmiştik. ben bu değildim. benim tanıdığım wooyoung bu değildi. bir aşk uğruna bozulamazdım ben.

birlikte yaptığımız sadece sevişmek olsa da sevgiliydik. tabi bu nasıl sevgililikti orası meçhul. şimdi düşününce taşlar yerine oturuyordu. ne ben onu tanıyordum ne de o beni. şuanda bunları bile neden düşünüyorum bilmiyorum anın şoku olmasını umarak önüme baktım.

mavi kırmızı polis ışıklarının etrafı aydınlattığı karanlıkta bir polis san'ın eline kelepçe takmıştı. kelepçeleri gördükçe rüya gibi geliyordu. bileklerine takarken o ses zihnimde yankılanıp duruken 2 polis kolunu girmiş onu götürmeye başladı.

bakışlarım onların üzerine takılı kaldı. hareket etmek istedim ama ayaklarımı yerinden kaldıramadım. o kadar çok kendimi zorladım ama asla hareket etmedi. sanki olduğu yere yapıştırılmış gibiydi.

çırpınışlarımın sonunda hareket edebildim. arkalarından koştum. ben gidene kadar aracın motoru çalıştırılmış harekete geçmişti. camdan görebildiğim kadarıyla içeri baktığımda san tek bir noktaya dalmış öylece duruyordu. beni görmesi için cama vurmaya çalıştım, bağırdım ama beni duymadı.

karakola vardığımızda meraklı kalabalıktan bazıları da karakolun önünde banka oturmuş bekliyordu. bizim sınıftan da birkaç kişi vardı ama onlarla pek muhatap olmadığımdan yanlarına gitmedim. karakoldan giriş yaptığımda arkamdan gelen sert ayak seslerinden biri omuzuma sertçe kavradı. arkamı döndüğümde bu kişinin seonghwa hoca olduğunu gördüm, yanında tanımadığım bir adam da vardı. nefes nefese kalmış bana olayı soruyordu.

bildiklerimi ona anlatırken beni şaşkınlıkla dinliyordu. dinlerken de kafasında bazı şeyleri çözümlemeye çalışıyor gibiydi ama şuanda bunu sorgulayacak halim yoktu. acilen san ile görüşüp neler olduğunu öğrenmem lazımdı.

seonghwa hocandan kurtulduğum gibi san'ı tutuklayan polisin yanına ulaştım ve olayı sordum. beni geçiştirmeye çalıştı. bende gitmesine izin vermedim, yalvardım. sevdiğim adamın neden tutuklandığını öğrenmek, bilmek hakkımdı.

onu soru yağmuruna tutarken etrafa san'ı göremedim bir türlü. ilk önce onu sorduğumda sorgu odasında olduğunu söyledi bana. sorgu odası... karış taraf konuşmadığı için dövülen oda. san güçlüydü, iriydi, dayanıklıydı. adı gibiydi ama orada onlara karşı bir hamle yapamayacağı için pes edecekti bir süre sonra.

ona yapılacakları düşünürken gözümden birkaç damla yaş akmış. bunu da polisin bana uzattığı peçete ile anladım. şuanda benimle ilgilenmeye çalışıyor, rahatlatmaya çalışıyordu ama ben sorularıma cevap alamadıkça sinirlenmeye başlamıştım.

ani sinirin kurbanı olup sesimi yükselttim biraz. polis ise beni sabırla dinliyordu ve sakindi benim aksime. o konuşmadığı için yaşadıklarımızı ona anlatıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. benim halimi görünce acımış olacak ki konuşmaya başladı.

H̸O̸R̸N̸Y̸ 𝙏𝙀𝘼𝘾𝙃𝙀𝙍~ʷᵒᵒˢᵃⁿHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin