18 • Forsøk

9 3 19
                                    

Deneme



Miriam sadece kalbi kırık hissediyordu. Margot'nun söyledikleri doğruysa, ki doğruluğundan şüphesi yoktu, ne yapmalıydı bilmiyordu. Bu çok ağır bir yüktü. Kendi taşıdığı yükten kat kat hem de. Bu yüzden kalbi kırıktı. O gün Aaron'a çok kötü şeyler söylemişti. Hiç haketmediği ve gerçek düşünceleri olmayan şeyler.

Asansöre ilerledi ve Margot'nun da başka bir şey dememesiyle onuncu kata çıktı. Onunla konuşması gerekiyordu. Neden böyle bir fedakarlık yaptığını anlamıyordu ama hem özür dilemeli hem de teşekkür etmeliydi.
Bilindik koridoru geçti ve kapıyı bile çalmadan yönetici odasına girdi. Boştu.

İlk kez oda tamamen boş olduğu için biraz garip hissetti ama bu onu durdurmaya yetmedi. Masaya ilerledi. Koltuğu kenara çekip çekmeceleri açmayı denedi sırayla. Hepsi kilitliydi.
Bu defa masanın üstünde bırakılan kağıtlara baktı. Özenli ve güzel bir yazıyla doluydular ancak tek bir kelime bile anlamamıştı. Muhtemelen vampirlerin kullandığı o garip dildi.
Gözleri masanın sol ucunda yatırılmış bir şekilde duran çerçeveye ilişti. Uzanıp kaldırdı ama beklediği şekilde bir resim ya da fotoğraf yoktu. Yine o dile benzeyen bir cümle vardı. Ama kağıtlardaki gibi değildi yazı. Biraz daha eğikti, bazı harfleri farklı yazılmıştı. Miriam cümleyi tekrar tekrar okuyup aklına iyice kazıdı. Sorması gerekecekti.
Çerçeveyi önceki haline getirip bıraktı ve öndeki koltuklardan birine geçti.

Zamanla kırıklığın yanında belirgin bir öfke de hissetmeye başladı. Bir an önce onu görmeliydi ve ne kadar aptal olduğunu yüzüne söylemeliydi. Bu katlanamayacağı, belki de zaafı olabilecek başka bir durumdu. Yıllarca güçlü, ne olursa olsun yıkılmayan bir asker, abla ve kardeş olmuştu. Ama bir şeyler gelmeye ve duvarını aşmak yerine parçalamaya devam ediyordu. Kendini koruyamayacağından endişeleniyordu artık. Bir şeyler hissetmekten korkup bundan kaçınarak tüm hislerini köreltmişti ve sevdikleri için her şeyini vermeye hazırdı. Bunu bozmak istemiyordu. Yoksa pişmanlıkları ve acıları içinde boğulacaktı.

Kapı sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı ve gelene baktı. Soğuk nevale, o soğuk hissettirmeyen buz mavisi gözlerle ne anlatmak istiyordu? Belki de o kadar soğuk değildi. Belki de bir insandan farkı yoktu.

Miriam ayağa kalktı ve onu geçip masa başındaki koltuğa ilerleyen Aaron'ın kolundan tuttu. Gücü buna yetmemişti, Aaron durmuştu. Ancak buz mavisi gözlerini masaya dikti, ona bakmadı.

"Aklın mı kaçırdın sen", diye söze girdi Miriam. Her şeyden önce içindeki bu saldırganlığı atmalıydı.
"Neden beni hayata döndürmek için sonsuz yaşamından vazgeçtin? Neden yaptın bu fedakarlığı? Sayende ne kadar kötü hissettiğimin farkında mısın? Bunu yaparken kendin dışında birini düşündün mü? Bunun cevabını ben vereyim, hayır. Vicdanın ya da sizde her ne deniyorsa onu tatmin etmek için yaptın bunu. Önceden kurtaramadığın biri için belki."

Miriam ona dönen bakışlarla duraksamak zorunda kaldı. Sessizce yutkundu. Buraya özür dilemeye ya da teşekkür etmeye gelmemişti. Kendini kandırmıştı. Buraya acısına son vermeye, her şeyi açığa kavuşturmaya gelmişti.

"Beni kullanıyorsun Aaron Kennedy. Ben o değilim ve olmayacağım. Fedakarlığının yükünü taşırım, zaten başka şansım da yok. Ama daha fazlasını istemiyorum. Daha fazla kırılmak ve zaaf oluşturmak istemiyorum."

Soğuk bakışlarındaki sıcaklık, güven hissi...hepsi yalandı. Bir illüzyondan ibaretti. Buna kapılıp gitmek aptallık olurdu.

"Alve diem*", dedi Aaron sadece. Daha fazla bakmadı ona, yerine geçti.
(*Özür dilerim.)

Miriam eli boşluğa düştüğünde ancak kendine gelebildi. Ne söylediğini anlamamıştı bile. Sadece ondan çok uzakta olmak istiyordu. En azından kalbi böyle söylüyordu. Bağlılıktan kaynaklanan değişimler yüzünden beyni onu görmezden gelip duruyordu ama bu defa izin vermeyecekti.

Dyrebar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin