Gözlerim etrafta ona dair bir iz bulmayı beklerken ben dakikalardır tıkladığım kapının önünde yavaşça diz çöktüm. Beni buraya getiren sadece verdiğim söz değil onu merak ediyor oluşumdu. İçeriden gelecek olan en ufak sesi duymak için pür dikkat kesildim aynı zamanda,
"Bora aç kapıyı lütfen!"
Tahmin edebildiğim tek yer burasıydı, ama etrafta arabası gözükmüyordu. Tek bildiğim şey ise kafasını toplamak istiyorsa buradan başka bir yere kaçmazdı. Geçen yarım saatin ardından dizlerimde derman kalmayınca, köşede duran banka oturdum. Evde olmadığı kesindi, eğer içeride olsa mutlaka kapıyı açardı. Hiç olmasa gitmemi bile söyleyebilirdi. Oturup gidebileceği diğer yerleri düşünürken ağaçların arasından gelen ses ile kafamı kaldırdım.
Gevşemiş kravatıyla, darmadağın halde karşımda duran adam. Her zamankinden farklıydı; Çiseleyen yağmurun altında ıslanmış saçları eser rüzgar eşliğinde dalgalanırken anlamsız solgun gözlerle bana bakıyordu. Zihnini okumayı isterdim ama orada büyük bir boşluk olduğu belliydi. Oturduğum yerden büyük bir endişeyle kalkıp yanına gittim.
"Bora ne oldu sana?"
Sözlerimle kendine gelmiş gibiydi ama benimle iletişim kurmak istemezcesine kapının önüne doğru yürüyüp beni yok saydı. Peşinden hızlı adımlarla gidip kolundan tuttum.
"Bora ne yapıyorsun? Kendine gelir misin lütfen."
Dudaklarını araladı tam bir şey söyleyecekken tekrar kapattı ama devam etmesini istercesine attığım bakışlar sayesinde tekrar konuşmaya cesaret etti.
"Öldü mü?"
Ölmesini mi isterdi? diye düşündüm. Babasının ölmesini isteyecek kadar nefret ediyor olabilir miydi? Bu adam ona ne yapmış olabilirdi ki?
"Hayır, şimdi iyi ama seni görmek istiyor." Tepkisiz bakışlarından ne hissettiğini anlamak zordu.
"Sıyırmış desene." Cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı açmaya yeltendi. Arkasından seslendim,
"Yarın geleceksin ama değil mi?"
"Hayır" İçeriye adım attı. Bense duyduğum cevap karşısında koşar adımlarla ardından içeriye girdim.
"Ne demek hayır, Bak Bora babanın başına gelenler kısmen benim yüzümden ve affetmek için senin gelmeni şart koştu." Söylediklerim dikkatini çekmiş olmalıydı. Üzerindeki ceketi çıkarırken,
"Senin nasıl bir ilgin olabilir ki?"
Mahcup bir şekilde,
"Asansörde senin arkadaşın olduğumu söylediğimde bir şekilde konu Can'dan açıldı. Onu küçük görünce söylememem gereken şeyler söyledim. Yani nasıl oldu bilmiyorum ama ağzımdan döküldü. Sonra bir anda nefesi kesildi gerisini biliyorsun."
"Söylemen gerekenleri söylemişisindir."
"Ne olursa olsun suçluyum ve yarın beraber gideceğiz."
"Hayatta en sevdiği şey insanlara bir şeylere zorlamak. Ölümden döndü ama alışkanlıklarından vazgeçemiyor."
Kendini koltuğa bıraktı bende yanına oturup ellerini tuttum çünkü söyleyeceğim yeni şeylerin varlığı zihnimi rahatsız etmeye başlamıştı
Bora baban iki seneden beri hastaneye gidip geliyormuş. Kalp yetmezliği teşhisi koyulmuş."
Sözlerimi bitirmemle duyduklarını algılamak için kaşlarını çatı ama ciddi olduğumu algılayınca gözlerini kaçırdı. Ellerini ellerimden çekip ayağa kalktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEV ve DİREN
ChickLitSevmek yeter miydi çoğu zaman Ya biri direnirse bütün hayata, köreltirse kalbini bir edayla Direnirse bütün ruhuyla, Kalır mı geriye bir sevda? Can; Bora'nın kardeşi, engelli olduğu için nüfusa bile kaydedilmeyen zavallı çocuk adam. Onu koruyansa...