Deniz Kabukları

71 25 10
                                    

Gerçektende doğru diyormuş kütüphaneye vardık.

Arkasını dönüp hesap sorar ifadeyle baktı. Bende taşı çantama koydum. Ağzını oynatarak "Oha ama" dedi. Gülmemek için dudaklarımı sıkıp yoluma devam ettim.

Kütüphane tıklım tıklım doluydu. Nasıl yer bulacağım ben şimdi?

"Merhaba, yardımcı olabilir miyim?"

"Ah merhaba, şey acaba boş yer var mı?"

"Üst kata bakın isterseniz. Boş olması gerek."

"Teşekkürler."

Hanımefendi eliyle merdivenleri işaret etti.
Başımla tekrar teşekkür edip merdivenlere yöneldim.
Boş yer bulma umuduyla ileri doğru yürüdüm. Az ötedeki boş masa ışıl ışıl parlıyordu. Hızlı adımlarla ilerledim.
Tam çantamı koyacak iken sandalyeye bir ayı yığıldı.

"Burası çok rahatmış ya."

"Sen!"

Yine o it herif. İnsanların rahatsız olmuş bakışlarıyla sesimi alçalttım.

"Bilerek mi yapıyorsun ? Buraya geldiğimi görmedin mi sen? Kalk çabuk!"

"Şhhh, kütüphanedesin farkında mısın?"

Arsızca gülüyordu. Çantamdaki taşı kafasına indirmek istiyorum! Sakinliğimi korumam lazım, yan masalara doğru ilerledim.

Biraz köşede kalmasına rağmen geniş bir masa vardı . Derin bir nefes alıp hızlıca yerleştim masaya.

Dürtülerimin beni uyardığı bir şey vardı.
Sanki , sanki biri beni... izliyor.
Elimle yüzümü kapatıp kitabıma doğru eğdim kafamı.

"Selam."

İçimi anlamsız ama tanıdık bir heyecan kapladı. Tereddütle başımı kaldırdığımda dünya durmuş veya yörüngesinden çıkmıştı? Onunla göz göze geldiğimde , adını koyamadığım bir his kapladı bütün benliğimi.

"Selam..."

Katı , yorgun bir yüz , korkusuz ama birazda çekingen.

"Acaba... oturabilir miyim?"

Gözleri nedense yalvarırcasına bakıyordu.

"Ta-tabii... oturabilirsin."

Gözlerini yüzümden ayırmadan karşımdaki sandalyeye oturdu. Kulaklarıma kan hücum etti , yanıyordu resmen.

(20 dakika sonra)

Sabahtan beri aynı soruyu kaçıncı kere okuyuşum bilmiyorum. Bu garip atmosfer beni geriyor. Gözüm onun defterine kaydı. Çizim yapıyor gibi görünüyordu.

Bir anda durdu. Kafamı kaldırdım, bana bakıyordu. Farkında olmadan eğilmiş onu izlediğimi fazlasıyla belli ediyormuşum...

Ağzımdan belli belirsiz mahcup detone bir gülme sesi çıktı.

"Ben kalkayım artık."

Burada daha fazla duracak yüzüm kalmadı. Allah'ım çok utanıyorum.

"Kal , lütfen... Ben kalkarım. Rahatsızlık verdiysem eğer özür dilerim."

"Hayır , hayır! Ben sadece..."

Ben sözümü bitirmeden çizim defterini, kağıtlarını ve kalemlerini hızlıca toparlayıp kalkıp gitmişti.

Yanlış bir şey mi yapmıştım? Offff. Sandalyeye doğru sırtımı yasladım. Gözüme yerde duran bir kağıt parçası takıldı. Umarım para değildir de kötü duruma düşmem.

"Bu...çok güzel."

Muhtemelen ona ait olan bir çizimdi. Sahil kenarında küçük bir kayık ve iskele vardı. Kumların üzerinde oturmuş deniz kabuğuna uzanan bir kız. Çok hoş.

"Sen mi çizdin la bunu?"

Arkamı döndüğümde kağıda doğru kafasını eğmiş o piç duruyordu.

Başımı "hayırdır" manasında salladım.

Yüzünü ekşitip:

" Nerde sende bu yetenek , o yaptı değil mi?"

" Sen , ne? Sen beni mi izliyorsun?"

"Evet, ben ve diğer herkes. "

Allah'ım bana sabır ver.

"Burası o zengin veledinin yeri. Bu masadan kalkmaz , en son buraya oturan kişiyle kavga etmişti."

Kafasıyla benim sandalyemi gösterdi. Etrafıma baktığımda bana meraklı gözlerle bakanlar kafasını çeviriyordu.

Yılan gibi etrafımda dönüp hikaye uydurmaya başladı.

"Çok büyük hata yaptın. Kendini affettirmek için yalvarman gerekecek... Muhtemelen seni bulup dövdürtece- BIRAK LAN SAÇIMI!"

O pis kafasındaki saçlarına yapıştım.

"SENİ UYARMIŞTIM DEĞİL Mİ İT HERİF!"

"BIRAKSANA SAÇIMI ÇİNGENE KILIKLI KADIN!"

"SEN KİME ÇİNGENE DİYORSUN?! BÜTÜN SAÇLARINI TAVUK GİBİ YOLDUĞUMDA BİR DAHA BÖYLE KONUŞA BİLECEK MİSİN GÖRELİM!"

"HANIMEFENDİ NE YAPIYORSUNUZ?!"

Kütüphane nöbetçisinin sesini duymamızla kafamızı ona çevirip durmamız bir oldu.

"Lütfen derhal gidin."

Ellerimi saçlarından çekip hızlı hızlı çantama eşyaları yerleştirdim.

Durmuş zafer kazanmış gibi beni izliyordu.

"Beyefendi sizde lütfen."

" Ne?! Ben ne yaptım ya? Bu kız bir anda bana saldırdı! ŞİKAYEÇİYİM."

"Beni zor kullandırtmayın, rica ediyorum gidin."

Dönüp göz ucuyla bakıp güldüm.
Hızlı adımlarla kütüphaneden çıktım.

"HEY HEY BENİ BEKLE!"

Sal beni artık. Sinirden oturup ağlayacağım. Nasıl bir belaya bulaştım ben?

"Neden ? Evinimi kaybettin ?!"

Koşarak bana yetişmeye çalısıyordu.

"Senin yüzünden bende yerimden oldum!"

" Oh canıma değsin."

"Bu burda bitmedi. DUYDUN MU?!"

Cevap vermeyip telefonu elime aldım.

-Beni engellemiş olman sana ulaşamayacağım anlamına gelmiyor küçük hanım.

Korktum beni burdan alması için annemi aradım.
Korkuyla kulağıma yaklaştırdım telefonu...

"MİRA!"

"Anne... nasılsınnn?"

"Derhal konum at."

Telefonu suratıma kapattı. Sanırım ölümlerden ölüm beğenmem gerek...

OpiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin