İyi okumalarr (ve iyi bayramlarr)
"Daha iyi misin..?"
"İyiyim hyung, sağ ol... Çok uğraştın benimle." Günler sonra zar zor gülümsemeye çalıştığımda Chan hyung biraz olsun rahatlamış görünüyordu. Onlar benim atlatmam için uğraşsa da pek işe yarıyor sayılmazdı... Gündüz dibimden ayrılmadıkları için geceleri kendi kendime kaldığımda asıl acım çıkıyordu ortaya. Kalan son umut kırıntılarımla onu arıyor birkaç mesaj atıyordum ancak asla ulaşılamıyordu. Telefonlarıma sürekli telesekreter çıkıyor mesajlarım iletilmedi görünüyordu. Gerçekten öylece gitmesini aklım almıyordu. İnanılacak gibi değildi... Minho hayatındaki bütün insanları onu sevenleri öylece silip atabilecek biri değildi.
Son günlerde en az benim kadar üzgün görünen Seungmin karşımda otururken Chan hyungun mutfakta bi haltlar karıştıran diğerlerinin yanına gitmesiyle yüzümdeki zoraki gülümsemeyi silip elimdeki soğumuş kahveyi yudumladım.
"Sana da mantıklı gelmiyor değil mi?"
"Ne?"
"Minho'nun öylece çekip gitmesi, hepimizi silmesi... Ne bileyim hiç onluk bir hareket değil." Seungmin'in cümleleri içimdeki eksik bir parçayı tamamlamıştı sanki benim gibi düşünen birinin varlığını bilmenin rahatlığını hissetmiştim.
"Evet... Neden yapsın ki bunu? En azından veda ede-"
"N'oldu neden duraksadın?"
"Belki de veda etmiştir aslında..." O gecenin anıları zihnime dolarken acaba mı demeden edemiyordum. Gerçekten veda etmek için gelmiş olabilir miydi? Ama kendinde bile değildi ayrıca neden geldiğini de söylemişti zaten...
"Neden öyle dedin?"
"Kimseye söylemedim ama... Minho gitmeden önceki gece evimin oraya geldi. Biraz... Biraz vakit geçirdik. Hatta... Minho öptü beni, beni sevdiğini söyledi, göğsümde uyudu sabaha kadar. Sabah da sessizce çekip gitti... Belki veda etmek için gelmiştir diye düşünüyorum ama bir yandan da mantıksız geliyor."
"Olabilir aslında... Sonuçta bunca zaman senden uzak durup başkasını sevdiğini söyledi ama birden gecenin köründe yanına gelip kurduğu bütün düzeni bozdu. Bence gerçekten veda etmiş sana..." Aksini düşünmemin yegane sebebi olan uyuşturucuyu söylemek istemediğim için konuyu devam ettirmedim. Minho'yu gördüğüm geceden bu yana altı gün oluyordu. İnanamıyordum, onu görmeden bir gün geçirmek bile öyle zorken altı gün dayanabilmem mucize gibiydi. Buna alışmam gerektiği gerçeğinin düşüncesi ise felaketten farksızdı. Hayatım boyunca bir daha göremeyecek miydim onu?
Dinginliğin ortasında içeriden gelen bağırtılar duyulurken çok geçmeden Felix ve Jisung resmen çığlıklar atarak bahçeye açılan mutfak kapısından fırlamışlardı. Ne olduğunu anlamayarak onlara bakarken hemen arkalarından fırlatılan yastıktan son anda kurtulduklarında kapıdan son olarak Chan hyung çıkmıştı.
"Hyung, ne oldu?" Seungmin şaşkınlıkla sorduğunda mutfakta olduğunu bile unuttuğum Changbin gülmekten nefes alamayan bir vaziyette kıpkırmızı olmuş yüzüyle yanımıza geliyordu.
"Ya iki dakika arkamı dönüyorum anında yiyişmeye başlıyorlar cinnet geçireceğim sonunda!"
"Onlar genç abisi hızlı zamanları mazur gör." Changbin kahkahalarının arasından dalga geçercesine konuştuğunda istemsizce gülümsemiştim. Yanımdaki boş bahçe sandalyesine gözüm kaydığında sanki Minho'yu görmüştüm bir anlığına... Yüzündeki sevimli gülümsemesi ve kızarmış yanaklarıyla olanları izliyor minik kıkırtılarına hakim olmaya çalışıyordu.
Diğerlerine iyi gözükme oyunculuğum ise buraya kadardı. İstemsizce dolan gözlerimle onun yok olan hayalini ararken sessizce yerimden kalkmış Chan hyungların evine girmiştim. Üç gündür sürekli burada olduğumuz için ezbere bildiğim banyoya girmiş sakinleşmeye çalışarak yüzümü yıkamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
In Love•° HyunHo
Fanfiction"Gerçekten öğrenmek istiyor musun Minho-shi?" Ciddiyetle sorduğu soruyu aynı ciddiyetle kafamı sallayarak onayladım. "Çünkü bu aptal herif okula geldiğin ilk günden beri, üç yıldır, senden deli gibi hoşlanıyor ve her gün hoşlandığı kişi kapalı kutun...