Geçen bölüm için teşekkür ederim<3 (söylediklerim bütün ficlerin bütün bölümleri için geçerli yani o kadar büyük bir performans beklemesem de yine sessizleşmeyelim lütfen)
İyi okumalar
"Hâlâ açmıyor mu telefonu?" Başımı iki yana sallayarak Jisung'u reddettiğimde ikimizde derin bir nefes aldık.
"Öylece çıkıp gitti mi gerçekten? Hiçbir şey söylemeden?"
"Gitti... Bu kadar mı rahatsız etti onu bana yakın olmak..? Aklım neredeydi ki? Onun istemediğini bile bile ona yaklaşmamalıydım bu kadar..."
"Sana rahatsız olmadığını söyledi kafandan uydurmayı keser misin?"
"O zaman neden gitsin ki?!" Ağlamaklı bir tonda sesimi yükselttiğimde kendimi daha berbat hissedemeyeceğime emindim. İçim daralırken gözlerim hem istenmeme duygusunun ağırlığı hem de suçluluk duygusuyla dolmuştu.
Belki de pes etmenin zamanı gelmişti. Açıkça rahatsız oluyordu, onu daha fazla daraltmak istemiyordum. Hem belki Chan'la bir şansı olurdu, sonuçta çıkışlarda onu almaya gelecek kadar değer veriyordu ona... Hem konuşma şeklinden, bakışlarından bile Minho'yu incitmemeye çalıştığı belliydi. Aralarından çekilip Minho'nun kafasını karıştırmayı bırakmakıydım. Benim pes etmediğimi ve onun etrafında dolanmaya devam ettiğimi görünce beni kırmamak için ona yakın olmamaya çalışıyordu, ayrıca Chan'ın da bir şeyleri yanlış anlamasına sebep olup Minho'nun şansını kaybetmesine neden olabilirdim. Bunu istemiyordum, evet belki ben üzülecektim ama o şu an mahvolmuş haldeydi ve görünen o ki onu mutlu edebilecek tek kişi Chan'dı, bir tek onun yanında gülüyordu zaten...
İçimde verdiğim radikal kararlarla ne hissedeceğimi şaşırarak ifadesizleşmiş yüzüm daha fazla gözlerime tutunamayan yaşlarla ıslanıyordu. Bir süre sonra sanki vücudumdaki bütün kan çekilmiş gibi boş ve halsiz hissederken nefeslerim fazla ağır gelmeye başlamıştı. Koskoca üç yılın tek gerçek vazgeçişiydi bu...
Minho öylesine sızmıştı ki her zerreme usulca, onun benden tamamen gidişimi düşünmek bütün bedenimin çökmesine neden olmuştu. Ben her zaman minicik de olsa bir umut parçası taşımıştım içimde ne yaşamış olursak olalım ancak bu farklıydı, hiçbir şey söylememesi cevap vermediği anlamına gelmezdi çünkü. Beni göz göre göre parçalamak istemediği için sessizce gitmişti işte, kaybolmuştu ortadan.
Kılımı kıpırdatacak halim bile yokken sadece eve gitmek yatağıma girmek ve çıkmamak istiyordum. Görmek istediğim tek kişi annemdi, onun kucağına yatıp ilk ve belki de son aşkımı kaybedişime ağlamak istiyordum saatlerce. Sahi, Minho ne yapıyordu böyle hissettiğinde, kimin dizinde ağlıyordu? Düşüncesi bile tekrar kalbimin sıkışmasına neden olurken belki bir umut babası o boşluğu dolduruyordur diye avuttum kendimi, babası hakkında çok konuşmazdı ancak söylediği tek tük birkaç şeyden onun üzerine titrediği açıktı. Kimi kandırıyorsam..? Bir annenin boşluğunu, o verdiği sıcak güven hissinin yerini hiçbir şey dolduramazdı ki...
Düşünceler bir biri ardına gelip nefes almama izin vermiyor boğulmama sebep oluyorken daha fazla katlanamadım. Oturduğum sıradan kalktığımda öğle arasında olduğumuz için yanımda oturan Jisung da ayaklanmıştı.
"Nereye gidiyorsun?"
"İzin alıp eve gideceğim." Kelimeler ağzımdan zar zor çıkarken karşımdaki kişi Jisung olmasa ne dediğimi anlayamazdı.
"Ben de geliyorum."
"Gelmiyorsun. Yalnız kalmak istiyorum."
"Saçmalama yüzün kireç gibi olmuş tek başına hiçbir yere göndermem seni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
In Love•° HyunHo
Fanfic"Gerçekten öğrenmek istiyor musun Minho-shi?" Ciddiyetle sorduğu soruyu aynı ciddiyetle kafamı sallayarak onayladım. "Çünkü bu aptal herif okula geldiğin ilk günden beri, üç yıldır, senden deli gibi hoşlanıyor ve her gün hoşlandığı kişi kapalı kutun...