Küçük kız kardeşimin sesiyle aniden yatağımdan kalktım yorganı üstümden atıp koridorda sesine doğru hızlı adımlarla yürüyüp onu buldum.Bi elinde asla bırakmadığı o bebeği vardı.O bebeği ne olursa olsun asla bırakmazdı.Aynı benim gibi siyah saçları yüzünden adını Emel koymuştu.Dizinde azıcık bir şişlik vardı yanına çömdüm. "Nasıl düştün Sare?"
Hızlı hızlı nefes alıp verişi yavaşladı koluyla burnunu silerek "Anneyi ararken koşuyordum.Sonra düştüm" dedi dudağını büzerek.Onu kucağıma alıp tombul yanaklarını öptüm.Kıkırdadı. "Buz koyalım mı bebeğim?"
Düşündü biraz "Yok o çok soğuk oluyor."
"Peki bebeğim annenin mutfakta olması lazım"dedim ve kucağımda Sareyle aşağı inmeye başladım.
Sare benim tamamen zıddımdı hem dış görünüş olarak hemde huy olarak.4 yaşında olan kardeşim Sare sarı saçlara sahipti,yeşil gözleri,Buğday teni ve tombul yanaklarıyla tam bir prensesti.
Ben Emel 28 yaşındayım Siyah saçlı mavinin en açık rengi kristal mavisi gözlere ve bembeyaz bir tene sahiptim.
Sareyi mutfağa götürdüğümde anneme sarıldı annem kahvaltıyı hazırlamıştı.Saatime baktım ve Sarenin yanağına bir öpücük bırakarak anneme döndüm "Benim gitmem lazım size afiyet olsun" dedikten sonra arabama binip kendi evime doğru yol aldım.
Anahtarı kapıya soktuktan sonra çevirirken gözüme biri çarptı.Kafamı adama çevirdiğim esnada kafasını saatinden çevirip bana baktı.Gözündeki güneş gözlüklerini çıkarıp gözlerimin içine baktı.
Keskin gözleri sarıydı, sarı göz mü olurmuş?.siyah Saçlarına ne özenmiş nede dağınık bırakmıştı,bir kez taranmıştı.Ten rengi neredeyse bir ölü kadar beyazdı.Üstüne siyah bir gömlek altına ise gri bir pantolon giyinmişti.Gözlerimi üstünde gezdirdim,vücudundan normal bir işe yada hayata sahip olmadığı belliydi.İri ve kaslı cüssesiyle her kızın dikkatini çekerdi.Onunda gözleri benim üzerimde bir kaç kez gezindi.Gözünü neredeyse ağır çekimde yeniden gözlerime getirdi.Gözlerimi kısıp küçümseyici bir bakış attım ve kapıyı açıp hızla içeri girdim.Kahvaltı etmekten nefret ederdimki etmezdimde,şarap mutfağa girip buzdolabından şarap şişesini aldım.Açıp şişeden birkaç yudum içtim.Şarabı masaya bırakıp oturma odasına geri girdim ve ayakkabımla Halımı biraz kenara ittirdim.
Ayağımla diğerlerinden farklı olan üç fayansın hepsinin üzerine yuvarlak çizdim.Dolabımın içindeki eksi kata geçit kapısı açıldı.Dolabın kapağını açıp içeri girdikten sonra kapağı geri kapattım ve içeridende kapıyı kapattım.Topuklularımın fayansta çıkardığı ses eksi katta yankılanıyordu.Topuklu ayakkabım dışında tek bir ses vardı.Nefes alıp verme sesi.Ben ona yaklaştıkça nefes alışverişi hızlandı.
Yüzümde oluşan sinsi gülümsemeyle avımın tam önünde durdum.Korkudan tirtir titriyen avımdan biraz uzaklaşıp,elime beyaz eldivenimi taktım.
"Nasıldı burası ben yokken eğlendiniz mi?"
Elime rasgele bir bıçak aldım.Sesli bir şekile yutkundu. "Ayy pardon bebeğim burda bir gündür bağlı olduğunu unutmuşum"
Sandalyenin önünde durup yüzüne eğildim.Anlaşılan ben yokkenki o bir günde hiç uyumamıştı kendisi. "Şimdi Caner' cim anlat bakalım en şeffaf haliyle yaptığın pisliği"
Caner her ay bir tane çocuk evlat edinip o çocukları uyuşturucuya alıştırıyordu ve zorla sattırıyordu yani kendisi epey şerefsiz bir beydi.
Caner kafasını iki yana salladı.Tek kalını kaldırdım "Yürek mi yedin Caner,anlat diyorsam anlat.Yani karşında şu dünyadaki en ünlü kadın seri katil oturuyor biraz saygılı ol!"
Caner gözlerini büyüttü ve ağlamaya başladı ağzındaki halatı çözdüm. Hemen konuşmaya başladı "Nolur beni öldürme.Lütfen bir daha yapmayacağım lütfen yapma!" Dedi sonlara doğru sesi alçalarak.
Göz devirdim. "Hayatım çok vaktim yok sana anlatman için şans vermiştim oysaki ama sen gevezelik ettin,Çin Çan Çon saat geldi Caner ölüm vakti.
Ayağa kalktım ağzını yeniden bağladım kurtulmaya çalıştı ama boş.Aldığım bıçağı şah damarına bastıracakken vazgeçtim ve beklemediği bir anda kalbine sapladım,kalp en çok acıtandı.Gözleri doldu halatlara rağmen acı ve gür bir çığlık attı.Yaklaşık 40-45 dakika ölmezdi acı çekerdi ölmesini isteseydim direk silahla beynine sıkardım,ama acı çekecekti.Caneri orda bırakıp evime yeniden girdim.halıyı düzeltip plastik eldivenlerimi yaktım ve çöpe attım.Yarım kalan şişemi elime alıp kapamama diktim.Kıyafetimde kan olmuştu yenisini giyinip kirli sepetine attım.
İkinci telefonumu çıkarıp Buğrayı aradım ve açtı
"Nasılsın prenses hazretleri?"Gülümsedim "iyiyim siz nasılsınız beyefendi?"
Kısa bir sessizlik oldu "Kötü diyemeyecek kadar iyi iyi diyemeyecek kadar kötü"dedi
Kaşlarımı çattım "Neyse bu iş tamam sırada kim var?"
Buğra derin bir nefes aldı "Şu an ihbar gelmedi"
Gülümsedim "Sanırım birazcık akıllanmışlar"
Buğra "Bilemiyorum.Neyse ben iş çıkarsa ararım zaten seni."
Telefonu kapatıp koltuğa fırlattım.Cesedin kafasına 𝑬Ɔ𝒆𝒍 yazdıktan sonra cesedi kafasını baltayla kestim.
Bilgisayardan kafayı atacağım yeri seçip bütün güvenlik kameralarını devre dışı bıraktım ve kendi tasarladığım Drone ile kafayı şehirin kalabalık bir yerine attım.Anında çığlıklar ve ağlamalar başladı.Drone mi eve geri getirip bodrum katını güzelce temizledim.Birkaç saattir bodrum katta olduğumu hatırlayıp eve çıktım.Annem 19+ cevapsız çağrı vardı korkuyla annemi aradım Annem ağlayarak telefonu açtı."E-Emel Sareyi kaçırdılar... dedi hıçkıra hıçkıra.
"Emel?""EMEL!?"
Diye devam etti telefon elimden kayıp düştü. Kendimi boğuluyor gibi hissettim.Gerginlikle Buğrayı aradım olanları anlatıp birşeyler yapmasını istedim.Çok stres olmuştum eğer Sareyi kaçıran tipler normal fidye isteyen gerizekalılarsa sıkıntı yoktu fakat bu insanlar benim peşimdede olabilirdi.Telefonuma gelen bildirimle telefonu açtım.
Bilinmeyen numara:Fotoraf*
Bilinmeyen numara:Küçük kardeşin elimizde onu istiyorsan acele et Emel.
Bilinmeyen numara:A yoksa Ecel mi demem lazımdı?
;)Bilinmeyen numara:[KONUM] 15 dakika içinde burada ol yanında kimseyi getirme boş yere ölmelerini istemem.