Herkese merhaba öncelikle çok heyecanlıyım. 6 aydır gecemi gündüzüme katarak yazdığım bir kurguyu yayınla düşüncesi aslında çok eşsiz. En başından bana destek olan arkadaşlarım, özellikle anlattığım her ayrıntıyı dünyanın en önemli konusuymuş gibi dinlen Güneş sizlere teşekkür ediyorum. Mükemmel olmadığını biliyorum, kimse mükemmel yazmaz. Yaşadığım sürede her zaman daha iyisi için çabalayacağım.
Bu okuyacağımız bölüm giriş bölümüdür.
Buraya bir şeyler yayınlamayalı uzun olmuş elim ayağım birbirine girdi sjsjsj
O zaman başlama tarihinizi alalım:
"Doğru söyledin ama vicdanımı değil beni gömdüler o toprağa, bu yüzden gönlün rahat olsun."
Keyifli okumlar..
Bir nefes alış ve veremeyiş. Koşuyorum, ciğerlerimdeki oksijen beni terk ediyor ama umursamıyorum. Duramam, durursam o çukurun dibine gireceğime eminim. Çok korkuyorum daha önce hiç korkmadığım kadar hem de.
"Asila dur!" diye inletti tüm mahalleyi o korkunç ses. Ayaklarım titremeye başladı yavaşlamıştım ister istemez. Takatim kalmamıştı, ellerimi dizlerime yasladım ve soluklanmaya başladım. Kalbim can kafesinden fırlayacak gibiydi. Patlayacak bir bomba gibi olan hayatım vardı. Sürekli diken sütünde, geceleri uyutmayan bir hayat. Yağmur bardaktan boşalırcasına yağarken bu durum benim için ekstra zorlaşıyordu.
Tekrar sesini duyduğumda irkildim ve koşmaya devam ettim, koşabildiğim kadar koştum ses tamamen kaybolana kadar nefes dahi alamadım. Kendimi bir kaldırıma bıraktım. Sırılsıklam olmuştum, soğuktan dişlerim titriyordu. Kendimi kaldırıma atmanın etkisiyle dizlerimdeki kilotlu çorap yırtılmış, ellerim soyulup kan toplamıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum, Ufuk abime derdimi anlatsam başı belaya girecek diye korkuyordum ama bu beladan da kurtulamıyordum. Herkesten bu durumu daha ne kadar saklayabilirdim, o manyaktan daha ne kadar kurtulabilirdim bilmiyorum. Şansım ne zamana kadar yağıver giderdi ki? En sonunda zarar görecektim. Çıkmaz sokaklarımın içinde kayıp oldum, çıkışı ararken umudum tükenmiş durumdaydı.
Hıçkırıklarım artık bütün sokağı sarmıştı, artık onu iğrenç sesi değil benim sesimle yankılanıyordu. "Aptal! Senin neyine bu eteği giymek ve mahalleye çıkmak!" diye kendime söyleniyordum. Telefonumu almak için hırkamın cebine doğru getirdim elimi ve onu aldım. Gördüğüm şeyle çığlığı basmak ve içimdeki tüm dolmuşluğu atmak istiyordum. Telefonum cebimde olmasına rağmen ıslanmıştı, ki benim vücudum da kuru olan tek bir noktam dahi yokken onun ıslanmamasını ummak salaklıktı. Birkaç kez açmayı denesem de sonuç hüsrandı.
İleriki mahalleye kadar koşmuştum burada bir iki kişi hariç kimseyi tanımıyordum, kimseye sığınamaz yardım istemezdim. Tek başıma kalmıştım, kelimenin tam anlamında yapayalnızdım. Sokak bomboştu, evlerin güneşlikleri çekilmişti yaşam belirtisi yoktu. Kendimi terk edilmiş bir yerde hissettim. Buraya daha önce teyzemlerle ve abimle gelmiştim ama buraya tamamen yabancıydım. Mahalleye dönsem beni anında bulurdu, burada kalırsam sabaha kadar fenalaşırdım soğuktan. Zaten denizden çıkmış kadar ıslaktım bu soğuktan kaçamazdım, hastalanmak benim kaderim olmuştu -tabii bu geceyi çıkarabilirsem- kaçışım yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fecir
Teen Fictionİki dünya bir cihan bir araya gelse düzelmeyecek bir dostluk. Yarım kalmış onlarca kalp. Ben Dinçer Ecevit, Yalan damarda kan olsa ben ölmeyi tercih ederdim. Çünkü babam bana böyle öğretmişti. Eski beni kaybetmiş üzerime mesleğimin ağırlığı çökmüş...