"Ben Ufuk'u kaybetmekle yüz yüze geldim, benzine batırılmış adama çakmak tuttum. Oysaki o adam o beni benzine batırılmaktan kurtarmıştı. Alev aldı ve kül oldu. Rüzgâr onu savurduğunda külün kırıntılarının başında ağlamak için çok geç kaldım..."
Keyifli okumlar...
Deler ki huzurun olmadığı sokaklar korkuyu hep ıssız köşelerde gizlermiş. Her sokağın sonunda birer ayna o aynalarda da korkularımız gizliymiş, sırf onlarla yüzleşelim diye. Tabii ki insanoğlu doyasından dolayı acı çekmektense acısız kısa yolu tercih eder. Sen korkularınla yüzleşmek yerine o aynalardan kaçmak için her birini kırarsan oradan çıktığında elinde hiçbir şey ile karşılaşırsın çünkü özgürlüğe açılan her bir kapının anahtarı korkularımızı yenmemizde gizlidir. Ben küçükken aynanı karşısına geçer saatlerce kendimle konuşurdum. Hayallerimi, korkularımı, aşklarımı hatta kendime itiraf etmeye bile korktuğum şeyleri anlatırdım. Acılarımı kendimden başkasına anlatamazdım, birine daha fazla yük olmak itemiyordum. Teyzemler benim ailem olmuştu; yememiş yedirmiş, içmemiş içirmiş, giymemiş giydirmişlerdi beni onları boğmak en son isteyeceğim şeylerden biri bile değildi. Bazen küçük beni çok özlüyorum, aklım bazı şeylere eriyordu ama umursamıyordum. Önemli olan okulumdu çabaladığım tek şey oydu, kafamın dağılmasında yardımcı oluyordu. Omzuma yüklediğim yüklerin hiçbiri yoktu o zamanlar, yalanlar yoktu, ihanet yoktu. Şimdi gidecek bir okulum da yoktu. Geçen sene okuduğum Türk Dili ve Edebiyatı bölümden mezun olmuş birkaç işte çalışsam da tutunamamıştım. Bundan bir ay önce tüm yayınevlerine mail atıp editörlük için şansımı denemiştim. Bir hafta sonra en sonunda birinden olumlu yanıt geldiğinde sevinçten havalara uçacaktım. O olay üzerinden iki ay geçmişti, o günden sonra ne Berkay'ı ne de Dinçer'i görmüştüm. Berkay abim asker olmasa da o da kaptandı ve günlerinin çoğunu denizde geçiriyordu.
Abim o gece hakkında milyon tane soru sorsa da birkaç şey söyleyip ısrarla geçiştirmiştim. Hala rüyalarıma giriyordu, bu pişmanlıkla yaşayacağımı haykırıyordu beynim. Beyza her şeyi biliyordu, o benim ikizim gibiydi birbirimizden bir şeyler saklamazdık. O gece olanları anlattığımda o benim gibi düşünmemişti, bunu yapmamı kendisinin söylediğini ve kendi demiş kendi bulmuş demişi. Eniştem evde olmadığı için şanslıydık, teyzem biraz konuyu karıştırır gibi olsa da en sonunda o kadar çok söylememekte inat ettiğimden vazgeçmek zorunda kalmıştı. Dinçer'in kim olduğunu merak etsem de kimseye bir şey soramamıştım. Duyacak olacağım şeylerden delice korkuyordum çünkü.
Saçım başım dağılmış, rahatlatıcı gözlüğümle gecenin yarısında bilgisayar ekranına bakıyordum. Planlı çalışmayı çok severdim ve bunu işimde de uyguluyordum. Bugün aklım o kadar yoğundu ki kafamdaki düşünceleri atmak için kendimi işe vermiştim. Bir haftalık işi bir gece de bitirmek üzereydim. Kaçıncı olduğunu unuttuğum kahve bardağımdan son yudumumu almıştım, kafam kazan gibiydi şimdi bıraksam içtiğim kahveler yüzünden uyuyabileceğimi düşünmüyordum. Bir saate yakın daha bilgisayarda oyalandıktan sonra işimi bitirmiş ve dosyayı kaydetmiş ve hızla bilgisayarı kapatmıştım. Abim ve Eniştem yine yoktu üçümüzdük bu yüzden hole çıktıktan sonra ilk kapının kilidini kontrol ettim daha sonra banyoya gittim. Ayanın karşına geçtim ve birbirine girmiş saçlarımı açmakla uğraştım. Ayna da kendime baktığımda göz altlarımın çöktüğünü gördüm, güldüm. İnsanlar bu gibi şeylerin iyi çalışmanın bir bedeli olduğunu düşünürler ama bana yaptığım işin ne kadar iyi olduğunu gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fecir
Teen Fictionİki dünya bir cihan bir araya gelse düzelmeyecek bir dostluk. Yarım kalmış onlarca kalp. Ben Dinçer Ecevit, Yalan damarda kan olsa ben ölmeyi tercih ederdim. Çünkü babam bana böyle öğretmişti. Eski beni kaybetmiş üzerime mesleğimin ağırlığı çökmüş...