"Sen çok konuştun sıra bende! Kırma sırası bende, dökme sırası bende, ölme sırası sende, kalbi parçalanma sırası sende..."
Keyifli okumalar...
Dinçer Ecevit
Bugün sivil gibi giyinmiştim, tüm bu olayların sebebi olan itlerden biri bu gece hiçbir şey olmamış gibi eğlenmeye gitmeye karar vermişti. Onun etkisiz hale getirip gereken yerlere teslim edecektim. Burası canlı müziğin olduğu bar tazı bir yerdi, genellikle gençlerin oluşturduğu bir topluluk vardı. Dikkat çekmemek için bende onlar gibi davranmaya çalışıyordum ama o kadar yorgundum ki tek isteyim o piçi alıp kafamı dinlemekti. Bir aydan fazladır bu şeyin üzerindeydik, koyulan bombalar, yakılan ormanlar, yapılan saldırılar hep oyalanmanız için yapılan eylemlerdi. Oysa devleti ve onun askerlerini salak sanıyorlardı. Yasa dışı silah kaçakçılığı ve insan ticareti yaptıklarını öğrenmek zor olmamıştı.
Derin bir nefes aldım ve yüzüme sahte bir sırıtma ekledim, bu gece çapkın bir erkek olacaktım. Rolüm buydu yani. Bar bölümüne ilerledim ve kendime bir tane viski aldım. Bar taburelerinden birine oturmuş etrafa bakınırken gözlerim kan kırmızı elbiseli bir kız ile kesişti. Benim de ona baktığımı fark ettiğinde yüzüne kocaman cilveli bir gülümseme yerleştirdi. Bu gece turnayı gerçekten de gözünden vurmuştum. Rolümü bozmadım ve elimdeki bardağı kafama dikip ona doğru ilerlemeye başladım. O da eş zamanlı bir şekilde bana doğru yürürken kıvırttığını fark ettiğimde onun duyabileceği bir ses tonunda gülmüştüm. Bu gece bu kız benim avladığım en iyi mücevherdi çünkü tüm kapıların anahtarları ondaydı.
"Merhaba..." dedi ve bana elini uzattı. Hiç beklemeden elini tuttum, "Merhaba, Doruk ben." diyerek karşılık verdim. Elini bırakmamıştım, bu yaptığım şey onun bana daha ilgiyle bakmasına neden olmuştu. Bana bir adım daha yaklaştı ve kulağıma doğru uzandı. "Işıl ben! İstersen daha sessiz bir yere geçelim. Birbirimizi duymakta zorluk çekiyoruz..." Sesindeki davetkar ton her erkeği baştan çıkarabilecek kadar tuhaftı ama beni etkilememişti çünkü yüzlerinde gördüğüm tek şey yüzlerce masumun görüntüleriydi, onlardan iğreniyordum.
"Ne kadar sessiz?"
Yüzüme doğru fısıldadı. "Tek sesin nefes sesleri olacağı kadar."
Ya ondan etkilenen her adamla yatacak kadar aptaldı ya da bu onun en büyük tuzağıydı. Bu zamanda uçkuru düşkün adamları avucuna almak marketten sigara almaktan daha kolaydı. Bu gece benim de rolüm onlardan biri olmaktı. Bu kız gerçekten planda yoktu. Yapacağım şey netti, o piç yalnız kaldığı ilk an yumruğumu yiyecekti ve çöp arabası görünümlü ekip arabasına bindirip onu paketleyecektik.
Davetini kabul edercesine gözlerine baktığımda elimden tuttuğu gibi beni çekiştirmesine izin verdim. Tek isteğim yakınlaşacağımız bir durumda kalmaktı, ondan ve diğer bütün bu işe dahil olanlardan nefret ediyordum. İnsan doğduğu memlekete nasıl böyle soysuzca ihanet edebiliyordu aklım almıyordu. Kız beni çekiştirirken can kardeşlerimden biri ile göz göze geldim, Alparslan Özrel. Ekipte benden sonra en kıdemli kişiydi bir nevi grubun beyniydi. Böyle bir olayla karşılaşacağımızı tahmin etmiş olmalıydı ki bu görevde bana katılma konusunda çok ısrarcıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fecir
Teen Fictionİki dünya bir cihan bir araya gelse düzelmeyecek bir dostluk. Yarım kalmış onlarca kalp. Ben Dinçer Ecevit, Yalan damarda kan olsa ben ölmeyi tercih ederdim. Çünkü babam bana böyle öğretmişti. Eski beni kaybetmiş üzerime mesleğimin ağırlığı çökmüş...