0.8

3 1 5
                                    

"Ben onun bana kullanacağı tek kelimeye bile muhtaç bir adamdım, belki de gurursuz bir hareketti ama umurumda değildi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Ben onun bana kullanacağı tek kelimeye bile muhtaç bir adamdım, belki de gurursuz bir hareketti ama umurumda değildi. Ben her şeyimi onunla vedalaştığım gün kaybetmiştim. O benim her şeyimdi ve ben her şeyimi kaybettim."

Keyifli okumalar...

Ekin Melih Güntekin

Hatırımda olmayan bir sokak ve ben tek başımayım. Tek bir yüz dahi yok, ses yok, yaşama dair bir belirti yok. Ben varım, koskoca dünyanın ortasında tek başıma. İlk başlarda her şey karanlıktı, benim bile korkacağım kadar zifiriydi. Oysa ben karanlığın içinde doğmuştum, onunla var olmuş onunla yaşıyordum; buna ruhumun her yerini esir alan siyah leke de dahildi. Tam kalbimin üstünde belirsiz bir karartıyla doğmuşum ve o karartıyla da ölecektim. Hayatım boyunca onun bana ilahi bir işaret olduğunu düşünürdüm, sanırım bu doğruydu da. Bir insan neyle başlarsa onunla devam ederdi. Bahtım aysız bir gece gibiydi, yol gösteren yoktu, seven yoktu, benle olmak isteyen yoktu. Bulunduğum sokaklar dar geldi aniden, bütün insanlar bir anda eski haline döndü. Sokaklar mendil satan çocuklara doldu, dilenen yaşlılar, karton üzerinde yatan insanlar belirdi. Yaşam kimleri için acıdan ibaretti, bazıları ise o acıyla doğardı. Ben hiçbiri değildim aslında çünkü acı bendim. Annemin karnında kız kardeşimin ölümüne sebep olan bir çocuktum. Melih: "Talihli, şanslı yani bahtı açık." demekmiş oysa ben hiç ismimin bahtını yaşayamamıştım. Bu yüzden bu ismimi pek sevmemekle birlikte kimseye kullandırmazdım. 

Ailemin uğruna öldükleri bir davaları vardı oysa arkasında bıraktığı dağlar kadar dert bizim üstümüze yağdı. Sarıldığım bir kadın vardı, yaslandığım bütün uzuvları alev aldı. Gençlik yaşadığım en büyük acıyı tattırdı çünkü acı benim tek varlığımdı. Burnumu çektim, hava insanın cesaretini bile kesecek kadar soğuktu. Sokaklardan sıyrıldım ve kalabalığa karıştım çünkü en çok orada fazlalık değilmiş gibi hissediyordum. Adımlarım hızlandıkça nefes alışverişim değişmişti; neydi vücudumun bu verdiği tepki, ney içindi. Onu görmeden hisseden bir kalbim, kokusunu aldığında sızlayan ciğerlerim vardı. Kafamı hafifçe çevirdiğimde gözlerim onda takılı kaldı. Sarı saçları ömrümün her günü için feda edilebilirdi, belki de ipekten daha yumuşak güneşten de daha parlaktı. Yeşil gözleri, kocaman ormanda en dikkat çekici şey olabilirdi, o yeşilin en güzel tonuydu. Ona bakarken onu kendi gözlerimden bile kıskanıyordum, o benim dokunmaya kıymadığım bir meleğimdi. 

Ona deli gibi yaklaşmak isteyen vücudum bir yandan da ondan derhal uzak durmamı haykıran bir beynim vardı. Onun bir seçim yapmasındansa kendimi feda etmeyi seçmiştim. Hayatın benim için bu kadar acımasız olması adil değildi, nefesim dediğim insanla artık bir saniye bile bir araya gelemiyorduk. Cebimden sigaramı çıkardım ve bir tane dal yaktım, ona ve onun için yanıp kül olan ruhuma ithafen. Yanında bir sürü arkadaşı olduğunu tahmin ettiğim kızlarla bir masaya oturmuş kahkahalar atıyordu, gülmek en çok ona yakışıyordu. Onunla bu karşılaşmamız tesadüf değildi, Ufuk yine başına bela almıştı ve sonuçlarını ailesi ödemek zorunda kalıyordu. Dinçer de o da aptal heriflerin tekiydiler, vatanı kurtarıyorlardı ama yapmaması gereken cesaretler gösterip ailesini tehlikeye sokuyorlardı. Asila sürekli evde olduğundan ona göz kulak olmak daha kolay oluyordu ama Beyza, o bambaşkaydı. Keşke kendini benim gözümden görebilseydi, onu kendi canımdan çok nasıl sevdiğimi bilseydi. Sigaram bittiği gibi bir yenisini yaktım. Bir an kendimi onu yanında hayal ettim, bir elim omzunda onu her şeyden herkesten kollayacak kadar güvende hissettirdiğim bir an. Aramızda öyle bir uçurum vardı ki 365 gün hiç durmadan yolda olsam yine de ona ulaşamazdım. Bu duruma düştüğümüz için o Ufuk şerefsizine bir kez daha küfrettim.  

FecirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin