22 Kasım 1987

3 1 0
                                    

Dün yazdıklarım sebebiyle ruhsal olarak iyice kötüleştim. Yüreğim o kadar ağırlaştı ki. Arya’yı yazdıkça hatırlamak… Unuttuklarım gün yüzüne çıkmaya başladı. Yaşlı bedenim bu hatıraları bitirmeme izin verir umarım…
Akşam yazmak için tekrar niyetlendiğimde gardiyanların apar topar koşturduklarını gördüm. İki mahkum birbirine girmiş yine. Burada böyle şeyler o kadar normal ki artık. İlk girdiğim zamanlar çok şaşırmıştım. Çok da korkmuştum. İlk kaldığım koğuş 25 kişilik bir yerdi. Yaşlandıktan sonra durumumda kötüleşince özel izinle buraya alındım. Şikayetçi değilim. Kendi kendime kalmak bazenleri çok yorucu olsa da benim için iyi. Düşünmeye, geçmişi ölçüp biçmeye çok işe yarıyor… Avluda bazenleri dışarı çıkabiliyorum. Eski arkadaşlarım beni ne zaman görseler “dede” diye koşup yanıma geliyorlar. Tahmin edebileceğiniz gibi yaşımdan dolayı bana bu lakabı taktılar. “Dede” kelimesini en azından birilerinin ağzından duymak biraz güzel geliyor aslında.
Dün canım ikizim Arya’yı anlatıyordum. Canım kardeşim. Çok özlemişim. Kavgalarımız çok fazlaydı. Ama bir o kadarda severdik birbirimizi. Onunla ilgili çok güzel anılarım var. Ve bolca özlemim… ne yazık ki bu şekilde devam etmedi yıllarımız. Birgün ortaokuldan Arya ile dönerken evimizde bir sürü kalabalık olduğunu gördük. Babam bir hafta evdeydi. Annemle alışverişe şehre gideceklerdi. Bunu bilmesine biliyorduk ama; bu kadar kalabalık olmasının sebebini açıklamıyordu bu. Korka korka Arya ile birbirimize baktık. Ve usulca eve doğru gitmeye başladık. Komşu teyzelerin tamamı bizim evdeydi. Ahmet amca ile Gülsüm halayı gördüğümüzde ise küçük dilimizi yutmak üzereydik. O anı çok iyi hatırlıyorum. Yüreğim ağzımdaydı. Arya’ya baktığımda o da aynı durumdaydı. Korku tüm yüreğimizi sarmıştı.
Arya ile el ele tutuşarak korku ile verandadan içeriye girdik. Bir yandan da annemi arıyorduk ama; içerisi hıncahınç doluydu. Ahmet amcamız bizi görür görmez bize doğru yöneldi. Gözlerinde büyük bir hüzün vardı. Babamın gözleri gibi masmaviydi gözleri. Benim deniz gözlü babam… işte o gözlere baktığımda derin bir hüzün görmüştüm... ağlamak ile metin olmak arasında kalmıştı gözleri sanki. Gerçi hüzün nasıl tarif edilir ki… sanki sakin deniz yerini hırçın dalgalara, artan fırtınaya bırakmıştı kendisini. Arya da o an bunları hissetmiş miydi acaba? Ahmet amca bize doğru yönelerek “gelin çocuklar” dedi. Gülsüm halayı da çağırıp bizi evden dışarı çıkardı. Daha sakin bir ortam bulunca bize doğru dönüp “sizlere bir şey söylememiz lazım” dedi. Gözlerindeki fırtına yavaş yavaş çoğalıyor gibiydi. Kardeşim ile birbirimizin ellerini daha sıkı tuttuk. Yüreğim alev alevdi. Sanki amcam ellerindeki kor’u yüreğimize bırakmak üzereydi
-anneniz ve babanızı kaybettik dedi. Bir insan nasıl kaybedilirdi ki? Kayıp oldularsa bulmamız gerekmez miydi? Arya’nın karşısında erkekliğimi düşürmemek için güçlü durmaya çalışarak amcama yöneldim.
-ne diyorsun amca ?
-maalesef öyle aziz. Yolda trafik kazası geçirmişler. Kurtulamamışlar.
-ah… ve ben sonrasında tek kelime edemedim. Amcam gerçektende o kor’u yüreğimize bırakmıştı. Kendimi toparlayıp
-amca ne diyorsun sen? Amca ne diyorsun deyip yanımızda duran kapıya yumruğumu geçirdim. Arkadan iki adam gelmiş. Amcamın üzerine yürüyecekken beni tuttuklarını hatırlıyorum. Şimdi düşündüğümde adamın sanki ne suçu vardı ki… olmuş bir haberi veriyordu. Ama işte gerçekten çocuk aklı… üzerine düşen alevle yangın yeriydi yüreğim. Bütün mantıklı olan her yanım o alevi kaldıramamıştı. İki kişi beni tuttu, ben kapıya yumruk atıp “ne diyorsun amca” diyerek amcamın üzerine yürüdüğümde. “bırakın beni” dediğimi hatırlıyorum canhıraç. Benim güzel Arya’m orada dizlerinin üzerine çökmüş iki göz iki çeşme ağlıyordu. Halam onu sakinleştirmeye çalışırken amcam beni sakinleştirmeye çalışıyordu… ben durumu anladığımda, algılama kapasitem geri döndüğünde avazım çıktığı kadar bağırdım. Bütün kent benim bağırmalarımla inledi. Sesim kesildi… ama amcamın yüreğime bıraktığı alev dinmedi.
Gökyüzü alabildiğine hırçındı bugün. Görebildiğim, algılayabildiğim her şey daha bir kötü geliyordu gözüme. Sanki havada fırtına vardı. Deniz dalgalı, çiçekler solmuş, görebildiğim her şey yasıma ortak olmak için sessizce bağırmaktaydı. Sakinleşmek nasıl bir şeydi acaba? Halam, amcam, komşularımız herkes hep “sakin ol Aziz” diyordu. Bende sakinleşmek istiyordum. Ama sakin olmak nasıl bir şeydi bilmiyordum. Avazım çıktığı kadar bağırmak, onların şaka yaptığını, aslında geleceklerini söylemelerini bekliyordum. Benim güzel yürekli babam. Bal gözlü annem… onlar sahi yok muydu artık. Nasıl olmazlardı? Sabah görmüştük ikisini de. Annem babamla yine atışıyordu kahvaltıda. Tatlı olurdu onların atışması. Özlem kokardı. Amcamın yüreğime bıraktığı kor gittikçe daha da yakıyordu beni. Çaresizce Arya’yı aradı gözlerim. Ben sakinleşemeyince bulunduğumuz ortamdan uzaklaştırmışlardı. Amcamın üzerine yürüdüğümü hatırlıyorum. Yan komşularımızdan ikisi beni tutmuştu. Eskiden bildiğim sakinliği şimdi unutmuş gibi onu hatırlamaya çalışıyordum yeniden.  Bir yandan erkek olmama istinaden güçlü görünmeye çalışıyordum. Erkek adam ağlamaz klişesini doya doya yıkmıştım o gün. Ve son da olmamıştı.
Arya’nın içeriden Aziz diye ağlamalarını duydum. Ah Arya… biz ne yapacaktık şimdi. Koşa koşa sesinin olduğu yere gittim. İçeride, başında bin tane kadının arasında çaresizce ağlıyordu. Ne garip değil mi? O ortamda bile kızı sakinleştirmekten çok nasıl ağladığıyla ilgileniyordu insanlar. “vah vah” “ne gencecik kız ““bunlar ne yapacak şimdi” “artık erkenden evlendirirler” duyabildiklerimden bazılarıydı. Koşa koşa kız kardeşimin yanına gittim. Beni görünce beni de kaybettiğini sandığını anladım.
-ben buradayım Arya. Hiçbir yere gitmiyorum dedim sessizce. Bana sarılıp daha bir hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bende daha fazla dayanamadım. Onun sarılıp ağlamasına karşılık bende ona sarılıp ağlamaya başladım.
Yüreğim acıyı hatırladıkça kötü oldum. Kalbim sanki daha fazlasına dayanamayacak. Sonra devam ederim.

MelekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin