27 Kasım 1987

4 1 0
                                    

Dün eksik kalmış cümlem. Kalbim yine kötüleşti. Aslında bugün yazmayacaktım; ama tamamlayamamaktan korkuyorum. Anlatacak ne çok şeyim var. Dün bahçede hava alma zamanımızda iki cigara tüttüreyim dedim. Kötü aslında ama kendimi artık değerli görmüyorum bende zaten. Ama eski çocuklar “ dede” ne yapıyorsun diye gelip müdahale ettiler bana. Onlar elimden aldıkları anda da öksürük nöbetine girdim. Ondan sanırım dün biraz fenalaştım da yazamadım.
Burası ile ilgili çok fazla şey anlatmak istemiyorum. Çünkü son zamanlarım biliyorum. Ve bunu okuyacak olanlar birde bunlara üzülsünler istemiyorum.
Ev üstüne ev olmuyor. 15 yaşında iki çocuğuz. Liseye gidiyoruz. Okulumuz değişmiş. Annemizin ve babamızın yasını tutamadan biz ‘ev üstüne ev olmazmış’ cümlesini yaşayarak öğreniyoruz. Amcamla yengem gerçekten kardeşimi evlendirmeye çalışıyorlardı. Benim güzelim zaten dünyala güzeli. Talipleri kapıyı arşınlamaktan helak oldu. Amcamla konuştum bu olanlardan sonra. “oğlum yaşı geldi. Okuyup ne olacak dedi bana.” “Okuyup ne mi olacak ? okuyup bilim kadını olacak amca, okuyup kendi kendine yetecek bir birey olacak amca” diyemedim. O zamanlar kız çocuklarının okuduğu pek görülmezdi. Ailem çok istiyordu ama Arya’nın okumasını. “amca yük mü oluyoruz size” dedim içimde kalan son güçle. Hayal kırıklığım gözlerimden okunuyor olmalıydı ki amcam “yük değil ama beni anlamalısın aslanım. Ben de yeni evlendim. Çocuğumuz daha olmadan başımıza bunlar geldi. Sizin yuvanızı kuralım ki bizim yuva genişlesin dedi.” Bizim o yuvaya ait olmadığımızı açık açık söylemişti amcam orada. Ben yine büyük bir hayal kırıklığındaydım. Allah’ım o kadar safım o kadar safım ki. Gözlerimden baktığım şeyleri bile görmüyordum.
Ben şimdi Arya’ya ne derim diye düşünürken son bir gayret “bende çalışırım amca “ dedim. Bende çalışır eve katkı sağlarım. Arya’ma dokunmayın okusun o dedim. Liseden sonra evlenir isterse dedim.
Amcamı ilk defa o kadar kzıgın gözlerle gördüğümü hatırlıyorum. Ayağa kalktı. Şöyle Osmanlının tokatlarından bir tane savurdu bana.
-güzellikle konuşmaya çalıştım ama bir türlü anlamıyorsun Aziz. Yeter. Kazandığın üç kuruş mu doyuracak bizi? Yetecek mi bu? Evlenecek diyorsam evlenecek. Diyerek arkasına bile bakmadan çekti gitti.

Hayatın değiştiğini ne zaman fark ettiğimi bir türlü anlamadığımı söylemiştim değil mi? İşte hayat tam bu an değişti. Benim gözlüklerim o an tuzla buz oldu. Ben olayın şoku ile elimi yanağıma götürdüm. Yengem bizi mutfak kapısından dinliyordu. Ona baktım o an. Yüzündeki memnun ifadeyi hayatım boyunca asla unutamadım. Annem ile babamın kaybının üzerinden ne kadar geçmişti bilmiyorum; ama bu tokatı hakedecek bir şey de yapmadığımı çok iyi biliyordum.
O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Ne ben Eski Aziz’dim. Ne Arya eskisi Ne de amcamla yengem o evlerine ilk geldiğimiz gündeki gibilerdi. Artık bu ev sizinde eviniz olayından sığıntı olayına dönmüştü herşey.
Hayat o kadar acımasızdı ki. Bunu bu yaşımda bile sürekli görüyor, sürekli bu acımasızlıklara şahit oluyorum.

Artık akşamları bir çıkış yolu arıyorduk odamıza kapanıp. Arya daha ne kadar okula gönderilecek bilmiyorduk. Her akşam boynumda ağlıyor bir çare bulamadığımız için de uyumak bile istemiyorduk.
Günler sonra bir plan yaptık. Annemizle babamızın evi hala duruyordu. Madem biz bu eve yük olmuştuk, yük olmadığımız o eve geri gidecektik. Çıkacak masrafları ise gündelik işlerde halledecektik. Ne ben tokat atılan bir evde durmak istiyorum ne de kardeşim rızası bile alınmadan evlendirilmeyi düşünülen bu evde durmak istiyordu. Ve bir Cuma gününün gecesi evden çıktık. Not bile bırakmadık.

MelekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin