25 Kasım 1987

3 1 0
                                    

Buraya yazdığım son gece biraz fenalaştım. Öksürüğüme istinaden kalbim de artık dayanamadı. Sabah gardiyanlar apar topar beni revire götürmüş. Kalbim durmuş. Doktorum kurtarmış. Bir can borçluyum şimdi. Kuru kuru bir teşekkürden başka verebilecek hiçbir şeyim de yok maalesef… ama günlüğümde ona da yer verdiğimi söyledim. Gerçekten mutlu olduğu fark ettim. Sanırım o da unutulmak düşüncesini sevmiyor benim gibi.
Nerede kalmıştım… Ah. O malum günü anlatıyordum. Anlatmaya çalışırken kalbimin durduğunu da unutmamalıyım. Artık kendimi fazla zorlamayacağım konusunda söz verdim doktora.

Kötü haberi almamızın üzerinden bir hafta geçmişti bile. Arya ile ne yapacağımızı bilemez durumdaydık. Babam ve annem artık yoktu. Bu gerçeği ne kadar kabullenmesek de gerçek sürekli yüzümüze tokat gibi çarpıyordu. İlk günler amcamlar ilgilendi her şey ile. Defin işleri vs falan her şey onların istediği gibi oldu. Biz bir seyirci gibi uzaktan seyrediyorduk. Şairinde dediği gibi “hayat kısaydı, kuşlar uçuyordu…” biz istemesek de hayat devam ediyordu. Ailemi defnettikten sonraki gece uyuyamadım. Açıkçası artık hiçbir gece uyuyamayacak gibiydim. Öyle büyük bir acı vardı ki. Bu acıyı geçirmesi için o an herşeyi yapabilecek gibiydim. Kötü hiçbir alışkanlığım yoktu ama; o an olsaydı acaba bu acı azalır mıydı diye düşünmedim diyemem. Kalkıp kendime bir çay koydum. Kafamı gökyüzüne kaldırdığımda önceki gibi olduğunu gördüm. Annemle babam uyumaya gittiğindeki gibi siyah bir mavi vardı yine. Ve Bir sürü yıldız. Keşke yıldızların isimlerini bilseydim dedim o an. Artık hangi yıldızın yanında olduklarını da bilebilirdim. Benim güzel ailem yıldız olmuşlardı dimi…? Aksini bile düşünmek istemiyordum. Ben düşüncelere dalmışken Arya çıkageldi içeriden. Ev hala çok kalabalıktı. Gelenlerden çoğu kişi gitmişti ama yedisine kadar evdeki bu kalabalık devam edecekti. Sessizce yanıma oturdu. Omzuma başını koyup
-biz şimdi ne yapacağız Aziz dedi. Deli gibi kavga eden iki kardeşten yan yana olmadan yapamayan iki kardeşe dönüşmüştük. Bu acı gerçekle gülümser gibi oldum.
-bilmiyorum. Şimdi ne yapacağız? Neler olacak? Okulumuz ne olacak?
-korkuyorum aziz. Yan yana kalalım ama olur mu? Seni de kaybetmek istemiyorum.
-elimden geleni yapacağım deyip elini tuttum. O sırada amcam geldi içeriden. Her şeyi uzaktan seyreden dayım da yanındaydı bu sefer. Onun içinde zordu biliyordum. Bu yüzden hiçbir şey söylememiştim.
-sizlerle konuşmak sanırım daha iyi olacak artık. Diyerek karşımıza oturdular. Sanırım gün yeterince zor geçmemiş gibi daha da zorlaşacaktı.
- henüz daha 15 yaşındasınız. 2 teyzeniz, 1 dayınız, ben ve halanız sizin birinci dereceden akrabalarınızız biliyorsunuz. Teyzeleriniz ve halanızın durumu malum. El kapısındalar. Dayınız ise evli bile değil. Yeri yok yurdu yok. Kızma ama Rıfat diyerek dayıma döndü; kendine hayrın yok daha. Dayım iyice sessizleşmişti. Bize tekrar dönüp cümlesine devam etti. Ben yeni evlendim ama; bu sizin yanımda olmanıza engel olmayacak. Yengenizle de konuştum. İkinizde büyüyüp kendi hayatlarınızı elinize alana kadar yanımda kalabilirsiniz. Tabi ki kendi eviniz gibi olmayacaktır. Ama artık burada kalamazsınız.
Arya ile birbirimize ne kadar süre ile baktık bilmiyorum. Ama en sonunda teslim olduk. Yapacak başka bir şeyimiz yoktu. Başka hiçbir seçeneğimiz de… amcamlarda kalışımız ikinci dönüm noktamız olmuştu…
26 Kasım 1987

MelekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin