26 Kasım 1987

3 1 0
                                    

Son zamanlarım yaklaşıyor… bunu artık bende hissediyorum. Bu sebeple biraz daha hızlı yazmaya çalışacağım. Dün gece eski koğuşumdakilerle karşılaştık bahçede. Uzun Ahmet “dede hakkını helal et” dedi. O öyle söyleyince yüreğime bir sancı oturdu sanki. Dünden beri de gitmiyor… ah hayat… iyisi ve kötüsü ile yaptığım her şey benim seçimimdi. Olanlardan kimseyi sorumlu tutmuyorum. Yaptığım yanlışlarda doğrular gibi bana ait. Bunun bilincindeyim. Ve her şey için gerçekten çok üzgünüm.
Arya ile annemlerin yedisini de verdikten sonra amcamlara taşındık. Bundan sonra bizi ne bekliyor bilmiyorduk. Açıkçası korku iliklerime kadar işlemişti benim ve biliyordum ki Arya içinde öyleydi. Annemle babamı yan yana defnettikten sonra her şeyimizi toplayıp veda etmiştik çocukluğumuza, gizli sığınağıma, ilk aşkıma, o çok sevdiğim mavi denize, hayallerime ve aileme…
Amcam ve eşi bizi sıcak kanlı karşıladılar. İki oda bir salon olan evlerindeki bir odayı bize vermişlerdi. Kendi evimizdeki eşyalarımızı da oraya yerleştirmişlerdi. Amcamın eşi Feyza uzun boylu, yeşil gözlü alımlı bir kadındı. Başlarda misafirlikten çok kendi evimiz gibi gelmişti bize. En azından ailemin kırkı çıkana kadar öyleydi. Ama sonra sonra işler değişmeye başlamıştı. Arya ve ben amcamların oradaki okula yazıldık. Liseyi bitirir bitirmez bir yolunu bulup kendi evimize geçme hayalimiz vardı.
Okul değişimi, evimiz, arkadaşlarımız…tanıdığımız bildiğimiz herkes ve her şey değişmişti bir günde. O kadar bocaladım ki başlarda. Sığınağım yoktu artık. Arya ile tatlı atışmalarımız yoktu. Aklı bir karış havada olan ben bir günde büyümeye zorlanmıştım. Arya ise gittikçe içe kapanmaya başlamıştı. Zorla nefes alıyor zorla yaşıyor gibiydik. Bu acı nasıl tarif edilirdi hiç bilmiyorum.
Birisinin evinde kalmaya başladığınız ilk günler misafir olduğunuz bilinir size de iyi davranırlar. Ama ev üstüne ev olmaz. Bu hep böyledir. Başlarda acımızı anlıyorlardı, bize çok da destek oldular. Kalacak yer verdiler, yemek verdiler. Eğer bize sahip çıkmasalardı belki sonumuz yurtlar olurdu. Bununda farkındaydık. Ama zaman geçtikçe hiç kimsenin yanının annemizin yanı gibi olmadığını anlamıştık. Amcamıza yengemizin hamile olduğu süreçten sonra, zaten hali hazırda iki çocuğun masrafı fazla gelmeye başlamıştı. Onu da anlıyordum. Ama yine de anlamak istemiyordum o sıralar.
Geceleri uyuyamıyordum. Üzerimdeki yorgan çividen yapılmış sanki. Erkek adam ağlamaz derler ya o yüzden gündüz tuttuğum tüm gözyaşlarımı gece hıçkıra hıçkıra bırakıyordum yeryüzüne. Arya’nında benden farkı yoktu. Aslında onunda içinde tutmasını istemiyordum birazda o yüzden onun yanında içimi boşaltıyordum ki o da boşaltsın. İyi değildi. Yasımızın tutulmaya ihtiyacı vardı.
Birgün, ailemizi kaybetmemizin üzerinden üç ay sonrası sanırım, yine gözyaşları içinde birbirimize sarılmış ağlıyorduk. Ne yapacaktık bu saatten sonra… Nasıl yaşayacaktık? Nasıl nefes alırdık? O kadar özlemiştik ki… Ben bu düşünceler arasındayken Arya “Aziz” dedi “sana bir şey söylemeliyim?” Dedi. Gözyaşlarımı silip doğruldum. “Söyle dinliyorum.” Dedim. Ve bana dönüp “iş bulmamız lazım” dedi. Şaşırmıştım. Neden söylediğini az çok tahmin ediyordum ama; yine de ondan duymak istedim.
-Neden?
-Amcamların değiştiğini sende bende çok iyi biliyoruz. Senin için değişen bir şey olmaz belki ama; durum benim için öyle değil. Okuldan alıp evlendirmek istiyorlar. Bir çocukla uğraşmak iki çocukla uğraşmaktan daha iyiymiş. Geçen yengem konuşurken söyledi bunları amcama.
O kadar şaşırmıştım ki. Şok içinde Arya’ya baktım.
-Ne diyorsun Arya dedim. Amcam ne dedi peki? Karşı çıkmıştır umarım. Yaşın daha kaç nasıl evlendirmek ister?
-İyi olur sen çevreye sor soruştur dedi. Ben okumak istiyorum Aziz. Ne olur beni bırakma diyerek bana daha çok sarıldı benim güzelim. Gözyaşları sicim gibiydi. O kadar çok ağlamıştı ki gözyaşları kalmadı zannetmiştim. İşte o zaman artık bir şeyler için çaba göstermem gerektiğini anlamıştım. Her şey değişmişti.

Aslında hayat annemiz ve babamızı kaybedince mi değişmişti yoksa amcamların niyetini anladıktan sonra mı değişmişti kestiremiyorum. Toz pembe baktığım şu hayat bir anda avucumda tuzla buz olmuştu.
Kalkıp doğrulmalı ve bu hayata karşı çıkmalıydım. Ama nasıl? Düşünsenize, aileniz sizi pamuklarla büyütmüş, baktığınız herşeyin çok güzel olduğunu zannediyorsunuz ve bir zaman sonra hayat diyor ki size “ hayır!!! Hiçbir şey zannettiğin gibi değil!”
İtiraf ediyorum korku içindeydim. Birşeyler yapmam gerekiyordu; ama ne yapacağımı ve en önemlisi nasıl yapacağımı bilmiyordum. Ben annemin kucağında uzandığım “deli olma Aziz ne eros’u ne Afrodit’i ?“ diye anlattığım hikayelere gülerek karşılık verdiği günleri geri istiyordum.
Ah annem… Canım annem. Çok özledim seni. Seni ne çok özledim. Kalbim. Çok acıyor. Yarın…

MelekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin