Hoş geldiniz! 💙
Giriş laga lugası yok 💁🏻♀️
Portre bölümüyle geldik.
Bol yorum beklemekteyim 🫶🏻Güneş ışınları yüzümü tatlı tatlı yakarken neşeli ritmik adımlarımı okula doğru savurmaktaydım. Üzerimden çıkararak çantamın kulpundan geçirdiğim kapüşonlum orada öylece sarkıyordu ve ben bunu biraz bile umursamıyordum. Çevrede gezdirdiğim gözlerim, insanların üzerinde neşeyle dolaşırken dudaklarımda asılı kalmak isteyen gülümseme hali, dizginlenemez bir noktaya gelmek üzereydi.
Gökdemir ile önceki akşam sözleştiğimiz program sebebiyle nedenini henüz bilmesem ya da aklımdaki düşünceleri şimdilik bastırsam da iyi hissediyordum. Bugün tüm gün güzel şeyler yaşanacak, tüm gün güzel geçecek gibi bir motivasyona sahiptim.
Seke seke yürüyerek okula girmek üzereyken telefonum çalmaya başladı. Ekranda gördüğüm 'Gökdemir Saraçoğlu' ismi, zorla dizginlediğim gülümsememin yularlarını elimden kaçırmama sebep oldu.
Çağrıyı yanıtlayıp telefonu, "Efendim?" diye neşeyle kulağıma götürürken gülümseyişimi gizlemiyordum artık.
"Günaydın, Balım!" dedi neşeyle.
"Günaydın, Gök!" diye karşılık verdim. Ansızın çıkmıştı bu dudaklarımdan. Aklımda biraz bile eğip bükmemiştim bu fikri. Yine de rahatsız etmedi bu beni, gocunacak değildim.
"Gök?" derken güldü.
Sahte bir hüzün bocaladım sesime. "E daha kısa. İsmin çok uzun maalesef."
Gökdemir iştahla güldü. "E zaten insanlar da Demir kısa diye bana Demir diyor aslında ama sen bilirsin."
"Aa!" diye yapmacık bir sitemle çıkıştım. "Ben insanlar mıyım? Ama olsun, Demir dememi istiyorsan Demir derim ben de."
"Yok yok!" dedi hızla. Dudaklarımdaki gülümseme genişledi, oraya oturan şeyin adı galibiyetti. Basit bir galibiyet. "Sen Gök demeye devam et. Sana özel olsun." derken kısıldı sesi. Kısıldı ve o eğlenir tınıları kaybetti.
"Neden? Demir'i tercih edersin sanıyordum."
"Hayır." diye mırıldandığında okulun dış kapısından içeri giriyordum. "Hoşuma gitti."
"Peki, öyleyse bir daha mahlaslarıma karışmazsın işte. Görüyorsun; kazanan ben oluyorum."
Güldü. "Kazan. Kaybetmeye tahammülüm vardır."
Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken, "Bak sen!" dedim ve kenarda bir yerde duraksadım. "O gün cehalet tartışması yaparken pek de öyle bir halin yoktu ama."
"Bazen," derken gülümsüyordu sesi. "Bazen kaybetmeye tahammülüm var. Anla işte. Bazen. Ve herkese karşı değil."
"Peki," derken son harfi uzatışım, sesime flörtöz bir tını karışmasına sebep oldu. Aldırmadım. Karışabilirdi. Hatta itiraf etmek gerekirse bu hoşuma bile gitti. Titrek bir nefes çekip bıraktım. "Öyle olsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Göğün Portresi
Teen FictionGökdemir ve Ülkü, lisede birbirlerine aşık olmuş ancak henüz sevgili bile olamadan yolları kötü ayrılmış iki gençtir. Yıllar sonra üniversitede yeniden karşılaşırlar. Ülkü lisans eğitimine devam ederken Gökdemir lisans üstü eğitimi için gelmiştir. ...