Bölümleri beğenmeyi ve bolca yorum yapmayı unutmayınız.
Babam annemi terk ettiğinde ben daha çocuk olduğum için ne ağlamış ne de durumun ciddiyetinin farkına varmıştım. Sadece babamın uzun bir yolculuğa çıktığını ve geri geleceğini düşünerek kendimi kendimce rahatlatmıştım. Tabii işlerin ne kadar ciddi olduğunu anlamak yıllarımı almıştı. Babasız bir kız olmanın ne kadar can yaktığını, hayatın ne kadar zorlayıcı olduğunu anlamak; deneyimlemek korkunçtu. İlk anneme babam nerde diye sorduğumda altı yaşımdaydım. İlk kez babam neden bizi terk etti dediğimde ise on. Annemi suçladığımda ise on yedi yaşındaydım. Başlarda hatanın annemde olduğunu bu yüzden babamın evlatlarını geride bırakma pahasını gittiğini düşündüm. Ama sonra işlerin öyle olmadığını, çok güzel bir hayatın olsa da terk edilebileceğini hayat bana çok güzel bir şekilde göstermişti. Sevdiğim hatta âşık olduğum adam bir gece alnımı öpüp ertesi gün hayatımdan çıkalı beş sene geçmişti. Tekrar karşıma çıkalı ise iki dakika.
Kalp atışlarım göğsümü yarıp dışarı çıkmak istiyormuşçasına arttığından beri nefes alamıyordum. Canım yanıyordu. Manevi bir acıdan ziyade fiziksel bir acıydı. Sanki gerçekten birisi avuçları arasında kalbimi eziyormuş gibi hissettiriyordu. O dokunuşları hissetmesem de baskıyı çok iyi bir şekilde hissediyordum. Çünkü görmezden gelemeyeceğim kadar çok can yakıcıydı. Korkunç bir acıydı. Korkunç bir boyuttaydı.
Kendimi toparlamak adına bakışlarımı karşımda duran adamdan çekip sırtımı geriye yasladım. Gitmem gerekiyordu. Bu ortamı terk etmek en önemlisi nefes almam gerekiyordu. Göz yaşlarım yüz kaslarımla büyük bir savaş içerisindeyken üzerimde hissettiğim bakışlar toparlanmam konusunda yeterince zorluk çıkartıyordu. İçimden gülmek gelmişti. Bir zamanlar şifa olabilecek o bakışlar şimdi nasıl olabiliyordu da canımı bu kadar yakabiliyordu? Kendimi aşağılanmış gibi hissediyordum. Beni terk eden bir adamın bana bu kadar yakın bir yerde ailesi ile güzel bir hayat geçirmesi sinirlenmeme neden oluyordu. Geride büyük bir enkaz bırakıp hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmiş olması onu burada öldürmek istememe neden oluyordu. Bakışlarım ciddi bir şekilde masada gezindiğinde aradığım tek şey bıçak oldu. Ya da keskin bir şey. Ona fırlatabileceğim, öldürebileceğim bir şey aradım. Sonra durdum. Elimin üstüne kapanan diğer ele baktım.
Gülhanim babaanne bana endişeli gözlerle bakarken, "İyi misin?" diye sordu. Sesi sevgi doluyken ses tonu sadece bana söylediğini belli edecek şekilde kısıktı. Gözlerindeki parıltı gerçekten üzüldüğünü belli ederken yavaşça başımı salladım. Bu esnada istemsizce yutkunmuştum da. Egemen şoku atlatmışken arkasına yaslanmıştı. Dudaklarından hiçbir kelime çıkmadı. Muhtemelen kimsenin benden haberi dahi yoktu.
Babaanneye doğru eğilirken sesimi onun gibi kıstım. "Ben bir lavaboya gideyim." Dedim. Resmen konuşmak canımı yakmıştı. Egemen sözlerimle gözlerini kapatırken Gülhanim babaanne başını salladı. Bakışlarıyla üst kata çıkan merdivenleri işaret etti. "Koridorun sonundaki kapı lavaboya açılıyor." Dediğinde bir an bile beklemedim. Bakışlarım masadaki diğer insanlarla kesiştiğinde bir şey demedim. Sadece gülümsedim. Çünkü konuşmak istemiyordum. Egemen itine sesimi haram etmek isterken onun olduğu bir yerde konuşmak istemiyordum. Sandalyeyi düzelttikten sonra merdivenlere doğru adımladım ve sessiz ama bir o kadar hızlı bir şekilde banyoya doğru ilerledim.
Alnımdan boynuma doğru süzülen ter damlalarını banyonun kapısını açtığımda fark etmiştim. Kapıyı ardımdan kilitledikten sonra koşarak lavabonun önünde durdum. Artık duramıyor, durduramıyordum. Göz yaşlarım durmadan yanağıma doğru akarken dudaklarımdan bir inilti çıktı. Canım yanıyordu. Kalbim, ruhum, ciğerlerim her yerim ağrıyor; bedenim derin acımı çığlıklar eşliğinde bana duyuruyordu. Böyle olmamalıydı ama ya! Ben aşmıştım o adamı. Ben atlatmıştım, hiç yokmuş gibi hayatıma devam etmiştim. Şimdi neden karşıma çıktı? Neden? Neden? Neden?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜRAİ
General Fiction"Elimi bir süreliğine tutabilirsin fakat kalbimi sonsuza kadar tut."