(9)DİKİŞ TUTMAZ YARA

3 0 0
                                    

İKİ GECE ÖNCE

Ahen hızlı adımlarla kendini dışarıya attığında nefes alamayacağını hissediyordu. Bir yumru boğazını oturmuş konuşmaya kalksa baskı uyguluyor susmak istese canını yakıyordu. Araf dedi Ahen buna. Arafta kaldım ben. En yakın arkadaşımın başına gelen olayların her birini biliyordu ve gerçekler gün yüzüne çıkmasın diye susturulmaya çalışılıyordu. Koştu. Durmadan koştu. Yola çıktı. Kimse onu görsün istemiyordu, kimse peşinden gelsin istemiyordu. Tek isteği yalnız kalmaktı. Yalnız kalmak ve kafasını toplamak. Yapamıyordu ama. Düşünceler durmadan çekiyordu. Bir kum fırtınası misali.

Soluduğu hava ona yetersiz gelince adımlarını kesti. Üzerinde o ince gecelikleri olduğu için çok üşüyordu. Isınamayacağını bildiği halde kollarını kendine sardı ve diz çöktü. Göz yaşları durmadan yanağını ıslatıyordu. Yapamıyordu. Susmak istemiyordu ama böylesine büyük felaketlere kendisi neden olmakta istemiyordu. Ben ne yapacağım? Diye geçirdi içinden. Ne yapacağım. Nasıl susarım? Nasıl yokmuş gibi davranırım? Nasıl arkadaşımın yüzüne bakarım?

"Ahen." adını duydu. Birisi ona sesleniyordu. İçini yakan şey ise kim olduğunu çok iyi biliyor olmasıydı. Egemen koşarak peşinden gelmişti. Şimdi ise hemen karşısında ayakta duruyordu. Ne kadarda büyük bir adamdı böyle? Uzun boylu, yakışıklı, karizmatikti bir kere. İnsanın bakası gelirdi onu görünce. Ama Ahen onu görmemek için gözlerini bile oymayı tercih ederdi. "Lütfen." dedi Egemen. Dizlerinin üzerine çökerken canının acıyacağından emin olsa bile umursamadı. Karşısında duran çocuğun gözlerinin içine baktı. Derinliklerine. Bir şey aradı. Merhamet. Ya ne bileyim sessiz kalacağına dair bir ipucu. Bu çocuk artık çok şey biliyordu. Onları bitirecek kadar çok şey. Bu yüzden susmalıydı. Ama ikna etmekten başka ne şansı vardı? "Yalvarırım sus Ahen." diye fısıldadı Egemen. "Nolur sus. Suna bilmesin. Sırası değil."

Ahen ağlamaktan kanlanmış gözlerini ona dikti. Çok keskin bir bakış attı. Can yakan, korkutan bir bakıştı. Egemen bu ifadenin altında bile ezilirken Suna her şeyi bilse nasıl kaldırırdı? Başını kaldırıp ona bakamazdı. Şimdi olduğu kadar cesur davranamazdı. Ahen boğazını temizledi. Canı yanıyordu. "Sırası değil?" diyerek sözlerini tekrar etti. "Ne zaman peki sırası Egemen? Söylesene bana ne zaman her şeyi açıklayacaksınız? Suna sana tekrar bağlandığında mı? O kız seni tekrar sevmeye başladığında mı canını yakmak için açıklayacaksın!" Sesinin şiddeti gittikçe artıyordu. Çünkü konuştukça hatırlıyor, hatırladıkça canı yanıyordu. O kızın evine gitmişti. Kardeşim demişti ona. Annesinin yüzüne bakmış onun hazırladığı yemekleri yemişti. Nasıl olabilirdi! Nasıl böylesine olaylar dönebilirdi? Böylesine temiz ve saf görünen bir ailenin arkasında yatan bu acılar peki?

Egemen ne söylemesi gerektiğini bilemedi. Konuşmak en az Ahen kadar ona da zor geliyordu. "Kaybederim Ahen." dedi acılar içinde. "Bir daha hiç şansım olmaz. Suna için ölürüm. Ben yaşamak istiyorum. Suna ile yaşamak istiyorum Ahen." dedi. Sesi kısılıyordu. Ahen'in sesi ne kadar gür çıkıyorsa Egemen o kadar kısık sesle konuşuyordu. Çünkü kelimeler bir yumru gibi oturuyordu boğazına. "Nolur bunu yapma." derin bir nefes aldı ama ne fayda. "Ben Suna'sız yapamam."

Ahen alayla güldü. Can yakan, rahatsız eden bir gülümsemeydi. "Dört yıldır ne yapıyordun?" diye sordu. "Dilhun'a yüzük takarken ne yapıyordun şerefsiz!" diye bağırdı. "Yaşamayan sen misin yoksa Suna mı Egemen! Ağlamaktan göz pınarları kurumuş bir kadın var senin karşında. Kendini yetersiz hissetmekten odasına kapanmış, bir yıl boyunca kendini herkesten soyutlamış bir kadın var." Elini sinirle saçlarından geçirdi. "Ya bırak kadını bir kız var ya! Kız çocuğu var senin karşında. Büyüyememiş hep çocuk kalmış bir çocuk." Güldü. Bir kez daha güldü. Ama bu sefer sonu ağlamakla bitti. "Tabii artık bir kız çocuğu değil. Büyüdü o. Yetişkin bir kadın oldu. Olgunlaştı Egemen. Senin yüzünden." karşısında duran adamın gözlerinin içine baktı. En derinlerine. Görüyordu. onunda ne kadar çöktüğünü görüyordu ama elinde değildi. Arkadaşına beslediği sevgi çok ağır basıyordu. "Büyüdü." dedi tükürürcesine. "Senin yüzünden!"

"Ben böyle olsun istemedim. Hiç istemedim Ahen." dedi Egemen. Başını yerden kaldıracak gücü yoktu. Sözler insanı bu kadar mı harap ederdi? Egemen mahvolmuştu. "Ben çok sevdim Suna'yı. Uğruna canımı verecek kadar çok sevdim. Ama yaşarken öldürmesine dayanamazdım. Bilirse yüzüme bakmaz Ahen. Bakmaz." Derin nefesler aldı. Dudakları seğirirken göz yaşları yere döküldü. "Ama ben bir şey yapmadım ki." dedi sakince. "Ben hiç bir şey yapmadım Ahen."

"Terk ettin." dedi Ahen. "Bu yeterli değil mi?" Eliyle Egemen'in çenesini tutup kendisine bakmaya zorladı. "Tıpkı babası gibi sende onu terk ettin." sonra sustu. Yeni öğrendiği gerçeği ne çabuk unutmuştu? Ağladı. Hıçkırdı. Yapamıyordu. Unutmak istiyordu. İlk kez meraklı birisi olduğu için kendinden nefret etti. İlk kez öğrendikleri bilgi onu tatmin etmemişti. "Nasıl yaptınız ya! Nasıl." Sesi yankılandı. "Suna'nın annesi ne kadar güzel bir kadın biliyor musun? Sevecen, iyi niyetli. Anne oldu bana. Hiç bilmediğim, görmediğim kadının yerine geçti." Konuştukça sinirleniyordu. Çünkü konduramıyordu. Çenesini bıraktı yakasına yapıştı. Sarstı onu. Ahen bu kadar güçlü birisi değildi. fiziksel kuvvetle Egemen istemese hareket bile ettiremezdi onu ama şimdi karşısındaki adam o nereye çekse o tarafa geliyordu. "Kocası onu terk etti sanıyor!" dedi dişlerini sıkarak. "Kocası onu terk etti sanıyor Egemen!" var gücüyle bağırdı. Kimsenin duymasından korkusu yoktu. Umurunda bile değildi. "Kim bilir kaç gece lanet etti o adamı sevdiğine! kim bilir kaç gece onu terk eden adam için göz yaşı döktü. Ama gerçek ne? Öldü! Suna'nın babası, Gülbeyaz ablanın eşi öldü! Siz bu gerçeği bile gizlediniz ondan! Nasıl baktın yüzüne? Hâlâ nasıl bakıyorsun yüzüne!"

"Bilmiyordum!" diye bağırdı Egemen. Sesi ilk kez daha baskın çıktı. "Bilmiyordum. Bende bilmiyordum! Bilmiyordum. Bilmiyordum. Bilmiyordum Ahen! Bilmiyordum." Ağlamadan edemiyordu. Kontrol edemiyordu kendini. "Çok sevdim ben Suna'yı. Öğrendiğin anda gittim zaten. Beni sevmeyeceğini bildiğim için gittim. Çünkü yapamazdım. Bana nefretle bakmasına dayanamazdım."

"Şimdi nasıl bakıyor Egemen?"

"Nefretle."

"Değdi mi? Yaşattıkların yaşadıklarına değdi mi?"

Egemen cevap veremedi. Ne söylese yalan olacaktı. değdi mi? Bilmiyordu. Çünkü Suna ona hâlâ aşk ile de bakıyordu. Gardını indirdiği her an o kızın gözlerinde aşk görüyordu. Bu yüzden şansı olduğunu biliyordu. Çünkü tüm bu yaptıklarına rağmen Suna'nın hâlâ onu sevdiğini çok iyi biliyordu. İlk fark ettiği anda kendini öldürmek istedi. Sonra ise mutluluk duydu. Umut vardı çünkü. Bir şansları daha olabilirdi. Ama şimdi? Ona kavuşamadan bir daha mı kaybedecekti. Bu sefer gerçekten kaybederdi ama.

Ahen zorlukla konuştu. "Sen o kızda kapanmayan bir yara açtın Egemen. Suna da kapanmayacağını bildiği halde kendi yarasını kendi yöntemleri ile dikti. Ama ne var biliyor musun? O yaradan hâlâ kan sızıyor. Hâlâ kanıyor Egemen." Yutkundu. "Bırak o yüzden. Daha büyük yaralar açmadan bırak. O dikişleri sökmeden, Suna'yı kanamadan öldürmeden bırak." Çok sakin konuşmuştu. Çünkü ciddiye alınmak istiyordu. Egemen'nin Suna'dan yana tekrar şansını denememesini istiyordu. "Sakladığınız o nice sırlara gelince. Gerçekler er ya da geç ortaya çıkar. Bırak senden nefret etmeye devam etsin. Çektiği acı artmaz en azından." Ahen ayağa kalktı. Egemen kımıldayacak gücü bile kendinde bulamazken Ahen ayağa kalkmış ve eve doğru yol izlemeye başlamıştı.

"Neden?" diye bağırdı Egemen peşinden. "Hiçbir suçum yok. Ben hiçbir şey yapmadım Ahen! Ama neden her şeyini kaybeden ben oluyorum?"

...

MÜRAİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin