Yayımlanma Tarihi: 25.06.2024
Kitap Şarkısı: Lana Del Rey - Born to Die
Merhaba sevgili okurum. Her insanın bir acısı, her acının bir dışa vurumu var. Parmak izlerimiz gibi acılarımız da onları haykırdığımız şekiller de farklı. Benim çektiğim acıyı dünyaya fısıldama biçimim hep yazmak oldu. Acıdıkça yazdım, kanadıkça satırlara döktüm. İlk kez acılarımın, saklandıkları duvar dibinden çıkmasına izin veriyorum ve sen benim bu ilkime şahitlik ediyorsun. Umarım beğenirsin. Fikirlerini belirtmeyi ve bölümü oylamayı unutma:)
Yalnızca Giriş Bölümü ilahi bakış açısı ile yazılmıştır. Genel olarak ana karakterden dinleyeceğimiz bir hikâye.
...
Genç adam, gözleri kör edercesine tüm yeryüzünü kaplamış olan sisin altında hızlı adımlarla yürüyordu. Kısa, gür kirpiklerinin çevrelediği simsiyah gözleri; gözbebeklerinden saçılan karanlık eşliğinde etrafı süzdü, neredeyse göz gözü görmüyordu. Hızlı adımlarına şahitlik eden şehir, kuru bir soğuk ve gri bir kasvetin kucağındaydı. Kupkuru bir hava hakimdi, keskin soğuk üşütüyordu.
Kabanının yakasını kaldırıp ensesine hücum eden soğuktan korunmaya çalıştı.
Burnundan aldığı nefes ve botlarıyla ezdiği kuru yapraklardan çıkan ses haricinde sokağa can katan hiçbir şey yoktu. Etraf boştu. Pusluydu ve içinde taşıdığı tuzak, şehrin bütün sokaklarını esir almıştı. Adımları biraz daha hızlandı, varmak istediği yere çok daha çabuk ulaşmak istiyordu. Büyük adımlarının yankısı kulaklarına doluyor nefesinin buğusu şehrin gri sisine karışıyordu. Sokak o kadar boş ve sessizdi ki; göğsünün altında taşıdığını düşündüğü buz kütlesinin, kaburgalarına hızla vurup çıkarttığı sesi duyacağını düşünüyordu.
Kalbi, içinde yürüdüğü sokaktan daha soğuktu.
İşleyeceği günahtan, şeytanın bile haberi yoktu.
Elleri kabanının cebindeydi, sağ elini süsleyen parmakları belindeki silahın sert kabzasına değiyordu. Silahının varlığını hissetmek göğsünde nefeslenen ölümün ateşini bir nebze daha harlıyor adımlarının daha da hızlanmasını sağlıyordu. Yapacağı şeyden emindi, içinde kuşkusuz bir karar büyümüştü. Onu işleyeceği günahtan hiçbir masumiyet geri çeviremezdi, bugün şeytanın vücut bulmuş hali değil ta kendisiydi.
Köşeyi döndüğünde varmak istediği evi tam karşısında buldu.
Karanlık bir kuyuyu andıran simsiyah gözleri kısıldı, hedefine dikkat kesilen bir avcıya benziyordu. Bahçe kapısının önüne geldiğinde, sokakta birinin olup olmadığını kontrol etti. Parmakları silahın kabzasını yokluyor ruhundaki çürük ceset kokusunu daha fazla hissetmesini sağlıyordu. İri bedeni, tehlikeli bakışları ve simsiyah giyimiyle soğukkanlı bir katili andırdığından haberdardı. Etrafta kimsenin olmadığına emin olduğunda önündeki demir kapıyı hızla açtı; içinde adımladığı sessizlik, küflü demirden çıkan gıcırtı ile bozulmuş ve sokağın içinde ufak bir gürültüye neden olmuştu. Hızlı adımlar ile açık olan kapıya ilerledi, kapıyı arkasından kapatma gereği duymamıştı.
İşi birazdan bitecekti. Birazdan kabanının altında sakladığı namluyu ateşleyecek, görevini tamamlayacaktı.
İçindeki soğukkanlı katil; kendini, dışını çevreleyen muazzam bir savaşçıyla gizliyordu. O bir ölüm makinasıydı ve öylesine bir katil değildi. Uğruna bir gençlik harcadığı vatanı için öldüremeyeceği kimse yoktu. Görev, görevdi. Vatan eğer ondan şah damarını kesmesini ister ise hiç düşünmeden bıçağı boynuna dayar, tüm kanını akıtırdı. Gözleri kendi damarını parçalayacak kadar karaydı. Yalnızca görevini yerine getirme arzusu içerisindeydi, göğsünün altında taşıdığı kalbin yuvalarında uyanan daha farklı bir duygu yoktu. Parmaklarının ucunda taşıdığı ölüm, ona hiçbir şey hissettiremiyordu. Bu soğukluk ona hiçbir insani duyguya sahip olmadığını fısıldıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞEKÂ
Novela JuvenilSis şehrin üzerine örtüldü. Kadın, puslu dumanın içinde yürüdü. Ve Tanrı, tuzağını hiç acımadan kurdu; takvimlerden silinmesi gereken bir günde, kadın çaptığı adamın göğsüne mıh gibi çakıldı. Oysa o gün hiç yaşanmamalı, o kan hiç dökülmemeli, o yab...