HAFIZA ve SORGU

80 35 52
                                    

Eğer keyif alıyorsanız lütfen oy vermeyi ve bölümü yorumlamayı unutmayın. Uzun yazıyorum ve gerçekten emek gerektiriyor, yapılan tek bir yorum bile beni mutlu etmeye yetiyor. Şimdiden teşekkür ediyorum. Keyifli okumalar.

"Unutmak, insana verilmiş en güzel hediyedir."

BÖLÜM 4: 'HAFIZA ve SORGU'

...

Bazen çektiğimiz bütün acıların, bize bir şeyler öğretmek için uğrayan öğretiler olduğunu düşünürdüm

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bazen çektiğimiz bütün acıların, bize bir şeyler öğretmek için uğrayan öğretiler olduğunu düşünürdüm.

Tanrı'nın her insanı yaratmasının bir başka sebebi vardı. Her insan uğruna yürüyeceği yol için tanrının ellerinde özenle yoğrulan bir hamurdu. Tanrı, insanlarını bir amaç uğruna şekillendiriyordu. Herkesin amacı farklıydı; kimisi bu dünyayı güzelleştirmek için geliyor, kimisi on binlerce insanı katleden savaşlara önayak oluyordu. Bazıları kan dökerken, bazıları dökülen kanı temizlemek için vardı. İlahi düzen bu iki zıt kutbun birleşimiyle oluşuyordu. Birileri kan dökmeliydi ki birileri dökülen kanı temizleyebilsin. Birileri kötü olmalıydı ki birileri iyi olabilsin. İnsan yaralanmalıydı ki iyileşmeyi öğrenebilsin.

Tıpkı her yaratılış gibi her acının da amacı farklıydı. Tanrı'nın yarattığına verdiği yaranın da, tıpkı yaradılışında olduğu gibi bir sebebi vardı.

Yaralanmıştım. Ve bu yaranın beni bir amaca götüreceğine inanıyordum.

Bu yarayı almadan önce babamın etrafıma ördüğü güvenli duvarların gerisinden hayata bakar ve hiçbir yaranın bana ulaşamayacağını sanırdım. O duvarların bir gün başıma yıkılabileceğini öğrendiğim günden beri ise hayata daha ürkek bakıyor her an bir kayıp yaşayabileceğim ihtimalinin tam karşısına oturuyordum. İnsan yaralanana kadar, yaralanacağının farkında olmuyordu ve kimse sevdiklerinin ölümü hakkında düşünmüyordu.

Oysa ölüm buradaydı, burnumuzun ucunda.

O gelene kadar, gelebileceğini hep göz ardı ediyorduk. Belki sevdiklerimize iki saniye daha kısa sarılıyor, belki onlara daha az seni seviyorum diyor belki de bizim için her şeyi feda edebilecek olanlara eksik teşekkür ediyorduk. Oysa ölüm başucumuzdaydı, onu kıvrılarak ilerleyen bir yılan gibi toprağımızda taşıyorduk.

Bir sabah uyandığımızda hayatımızda teşekkür edip sarılabileceğimiz o insan artık nefes almıyor olabiliyordu. İşte o zaman eksik edilen bütün teşekkürler; boğaza dizilen bir yumrudan, ciğere saplanan bir hançerden farksızdı. .

Ölüm geldiğinde her şey için çok geç olurdu. Çünkü zaman asla geriye doğru akmaz, bir defa giden bir daha asla geri dönmezdi.

Tüm bunları düşünürken duş kabininin içindeydim. Su tepemden aşağıya akıp bütün saçlarımı kapladığında çoktan dar zemine çökmüş dizlerimi kendime çekmiştim. Artık ağlamak için gücüm yoktu ve sessizlik kanıma bir zehir gibi kendini işlemişti. Benim akıtamadığım zehri sıcak su benliğimden silip götürsün istiyordum. İnsan bazen ruhunda yer edinen yaraların kabuğunu vücudunda arıyordu. Keseyi derime kazımak istercesine bastırıp tenimin kabarıp kızarmasını sağladığımda bundan bir kez daha emin olmuştum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 15 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

AŞEKÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin