22. Aile

605 70 9
                                    

Oy vermeyi unutmayın lütfeeeeennn :>>>

İyi seyirler,

"Sen ne dediğinin farkında mısın?!" Dedi saygıdeğer yüce kral babam.

Evet, azarlanıyordum. Neden mi? Bir mühre sahip olduğum için. Saçmalık.

Saçmalık, tamamen saçmalık!

Sus hayır gülemem. Gülmemeliyim.

Hayır olamaz asla!

GERİ ZEKALI FİKRİ!

İçimden gülmemek için üstün bir çaba sarf ediyordum.

"Beni dinliyor musun sen?!" Bir anda yükseldiği için kendimi toparlayıp ona verdim dikkatimi. "Terbiyesiz! Bir de Varis olacak sözde!"

Başkası olacak değil ya? Her türlü daha güçlü olan biziz. Bize muhtaçlar!

Bir de üstünlük taslıyorlar...

Kraliyet soyu hep bizim türümüzden ilerledi bir kere, onlarınkinden değil. Biz olmasak bir ayakları bokta batmaya devam edecekler!

Akıl ve ruh sağlığım için susuyorum zaten, onlara karşı.

"Kızım, git bizim halkımızdan birine mühürlen." Sinirle etrafta dönmeye devam etti. "Ya da git bari büyücülerden birine." Burnundan sert bir nefes verdi Kral. "Dediklerime ben bile inanamıyorum!" Hızla bana döndü. "Bir kurda nasıl mühürlenebilirsin!? Veya o seni nereden gördü de sana mühürlendi!?" Gözlerini kapatıp kendini tahtına attı.

"Keşke mühürlenen sadece sen olsan! En azından mührünü bozmaya çalışabilirdik! Ama bir kurdun mührü bozulamaz! Durumun ciddiyetinin farkında mısın sen Tiana!?"

Ayh, gülesim geldi be!

Sakın bak sakın. Ölürüz. Biteriz. Yanarız.

Yanayım yanayım,

Ateşlerde yanayım,

O kırmızı dudağından bir öpücük alayım...

Cehenneme gideceğiz zaten de hadi hayırlısı.

"Ciddi bile değilsin! Her zaman ciddiyetinden şikayetçi olduğumuz perinin bugün ciddi olmayası tutmuş!"

Tamam, yeterli. Sinirlenmeye başlıyordum.

"Sizin de sakin olmaya ihtiyacınız var gibi görünüyor." Ve ekledim. "Sayın Kralım."

Buz gibi çıkan sesime kendim bile şaşırmışken annem, babam ve sevgili kardeşlerim ile kısa ama gergin bir bakışma geçirdim. Ortamda kol gezen gerginlik hepsini tedirgin etmişti. Ben ise her ne kadar sakin ve rahat olsam da dışarıdan bakıldığında Boris'ten önceki eski halime bürünmüş gibiydim.

Soğuk, katı ve duygusuz.

Bu, bendim. Bir zamanlar.

"Sen hangi cüretle benimle böyle..." bakışlarınız kesişti. Sustu.

Ona daha önce hiç böyle bakmamıştım. Hep bir şekilde daha samimi bakmaya veya en azından onu bir baba gibi gördüğümü sanması için çalışmıştım. O bir baba değildi. Olamazdı. O, Kraldı. Kral halk arasında da aile arasında da aynıydı. Emirler yağdırır, karşı çıkanları ezerdi. Ailesi de dahil. Sarayda bize bile emirlerde bulunurdu. İstemli veya istemsiz fark etmeksizin yapardı bunu.

Kim ne derse desin. Babalar kızlarının eşleri kadar affedici olmadığını anladıkları an biraz delirirdi, lafı çok doğruydu.

Ancak ben buna bir şey daha eklemek isterim. Bazı babalar, o kızlarının evdeki diğer hemcinslerinden daha acımasız olduğunu gördükleri an da delirirlerdi.

Kardeşlerim, ablalarım, annem... Her biri gereksiz duygusal ve affedici. Merhametli değillerdi ancak kırılsalar bile kendi duygularını kralın duyguları karşısında hiç olarak görebilecek kadar silik karakterliydiler.

Eğitim sürecim boyunca bu diyarlarda değildim. Dolayısıyla kardeşlerimin büyümesine de dahil olamamıştım. Onların hayatlarına çok sonradan, eğitimim bittiğinde dahil olabilmiştim. Gittiğim sırada henüz daha bebeklerdi ve ben onları her ne kadar iyi hatırlasam da onlar beni asla hatırlamamışlardı. Unutulmuştum. Duygusal olarak. Fiziksel olarak ise asla.

Her yerde başarılarımın hikayeleri kol gezerken beni tamamen unutmaları söz konusu bile değildi ancak kişiliğimi unutmaları olsıydı elbet. Dilerdim ki eğitimimi daha önceden, onlar bebeklikten çıkmadan bitirseydim de büyüme çağlarında yanlarında olarak onlara gerçek dünyayı tanıtsaydım.

Onları hizmetliler ve arada annem ile babam büyütmüştü. Ben değil.

Onlar hep kurallar içinde büyümüş, yapmaları gerekenin söylenenler olduğunu düşünerek gelişmişlerdi-şüpheli-.

Ben onlara kendi özlerini bulmalarına yardım ederdim. Bir kural uğruna kendilerini kaybetmeyi değil.

"Sesinizin tınısına dikkat edin, Kral Carl."

Uyarımı yapmadım da demezdim artık.

"Yoksa?" Diye saçma sapan bir soru sordu.

"Bilmiyor musun gerçekten?" Tamam, resmiyet de bir yere kadardı canım.

"Söyleyeyim o halde," yutkunduğunu gördüm ama görmeden önce de duydum. Onları germeyi seviyorum. Bana kim olduğumu hatırlarmasından ziyade onlara da hatırlatıyordum.

"Sıradan bir Peri değilim ben, Kral Carl. Sözlerine dikkat et." Oturduğum sandalyeden rahatsızlıkla ayaklandım.

"Yoksa," imamı yakaladıklarına emindim.

"Yoksa emin ol senin ne kraliyetin ne de ünvanın kalır geriye."

Buz olan sadece sesim değildi. Her şeyimleydim.

Özüm buydu. Buz gibi, duygusuz, zalim, bencil, merhametsiz, vicdansız...

Kapıya adımlamaya başladığım sıra kapılar iki yana doğru ardına kadar açıldı.

Eşiğindeyken onlara döndüm. Daha doğrusu ona, Carl'a.

"Sizin şu saçma sapan ünvanınız inanın hiç umrumda değil. Boş gurur meseleleriniz de. Hiçbiri benim sevgimin önüne geçemeyecek. Ha, geçmeye çalışırsa da sonuçları benim için bile belirsizlikle kaplanmış bir muamma."

"Biliyorsunuz, yaparım."

Çıktığım kapının görevliler tarafından kapanmasını beklemeden sihrimle sertçe kapadım.

Kapıdan çıkan tok sesle memnuniyetle gülümsedim.

Aklıma yine o gelmişti.

Gurur duyar mıydı acaba benimle?

Yoksa diğer herkes gibi beni vicdansız olarak mı görürdü?

Merhametsiz,

Gözü dönmüş,

Deli,

Duygusuz...

Görmezdi değil mi?

Görür müydü ya da?

Benim dünyamda belirsizliğe yer yokken o nasıl bu kadar belirsiz olabilirdi?

Veya fazla belirgin.

———

Kısa bir bölümdü ama en kısa zamanda bu hafta bitmeden yeni bölümü atacağım.

Oy vermeyi unutmayın lütfen :>

Yorumlarınızı da eksik etmeyin 👽

💋💋💋

Mühür Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin