-Gece; Bu sonuncusu muydu?
Elimdeki dosyaya aldığım not kağıdını yapıştırarak diğer dosyaların üzerine koydum. Verilen tüm davalara göz gezdirip kısa notlar almıştım. Bir kaçının müvekkilliyle görüşmüştüm.
-Kerem; Evet efendim.
Kafa sallayarak kolumdaki saate baktım. Saat 18.47 olmuştu. 13 dakika sonra mesaim bitecekti ve ben ofise girdiğimden beri çıkmamıştım. Emin olun işkolikliğimden değil, insanlarla yüzleşecek cesaretim olmadığından. Asistandan başka birini görmemiştim bugün.
-Gece; Tamamdır. Sen çıkabilirsin.
İyi akşamlar dileyip çıkmıştı. Bir kaç dakika daha oyalanıp bende eşyalarımı toparlamaya başladım. Önünde sonunda bu karşılaşma gerçekleşecekti değil mi? Olanla ölene çare yoktu. Derin bir nefes alarak dışarı çıktım. Ofisin kapısını kitleyerek arkamı döndüm ve.. Fazla ani olmuştu. Tam karşımda duruyordu. İki senedir hasretinden öldüğüm adam tam karşımda duruyordu ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Ben afallamış bir şekilde bakarken o duygudan yoksun gözleriyle bana bakıyordu. Derken hiç beklemediğim bir şekilde, benimle konuşmuştu.
-Emir; Niye geldin?
Sesini..Özlemiştim. Bana karşı hep şefkatli olan o ses değildi ama. Tüm duygulardan arınmış ve soğuk bir sesti.
-Gece; Sürgünüm yetmez mi artık?
Alaycı ve sahte bir tebessüm bırakmıştı bu dediğime.
-Emir; Gözüme gözükmediğin sürece nerede olman umrumda değil.
Asansöre binip gitmişti. Anlaşılan zaman her şeye ilaç olmamıştı. Hala bıraktığım kadar acımasızdı. Üzülmüş müydüm? Kesinlikle evet. Ama beklemediğim bir şey değildi. Bende koşarak boynuma sarılacağını düşünmüyordum. Kulaklarıma çarpan kapı sesleriyle bakışlarımı sese çevirdim. İki adam çıkmıştı ofisinden. Burada çalışan diğer avukatlardan birileriydi muhtemelen. Birisiyle gözlerimiz birbirine deydi. Belli belirsiz baş selamı verip kendimi toparlayarak asansöre ilerledim. Butona basarak beklemeye başlamıştım ve o adamlar da benimle birlikte asansörün önüne gelmişti. Başımı öne eğmiş hiç konuşmuyordum. Gözlerim dolmuştu çünkü ve daha ilk günden iş arkadaşlarımın önünde ağlamak istemiyordum. Derken baş selamı verdiğim adam konuştu.
-Hakan; Hoşgeldiniz. Gece Gencer değil mi?
Hafifçe başımı sallayarak onayladım
-Gece; Evet.
Gülümsedi. Güler yüzlü bir adamdı.
-Hakan; Hakan Akyaka memnun oldum. Aslında hoşgeldine gelmek isterdim ama bugün geleceğinizden haberim olmamıştı.
Gelen asansörle kabine bindik.
-Gece; Teşekkürler. Aslında yarın başlayacaktım ama bugüne nasip oldu.
Yine gülümsemişti. O sırada gözlerim diğer adama deymişti. O da bana bakıyordu ifadesiz bir sekilde. Belki de lafların ağzımdan kerpetenle çıkmasına sinir olmuştu. Zaten genelde tanıştığım insanlar benden pek haz etmezdi. Yakınlarım dışında insanlara kendimi pek açamıyordum. Onlarda bir soğuk nevale olduğumu düşünüyordu. Haklı olarak. Gözlerimi tekrar yere doğru çevirdim. O sırada asansör 2.katta durmuştu. Kabine Can abi girdi.
-Can; Hah Gece bende seni arıyordum. Yarın Kutayla birlikte bir müvekkille konuşmaya gideceksin. İşin içinde cinayet var. Kutay tek başına yürütecekti dosyayı ama seninde bu davada çalışman ın gerektiğine kanaat ettim. Isınma için fazlasıyla ideal. Dava ile detaylı bilgileri Kutay sana iletir.
Zemin kata gelmiştik çıkışa doğru adımlarken Can abiyi tasdikleyerek kafamı sallıyordum.
-Gece; Anladım abi ama Kutay kim?
O an duraksadı ve yanımızda yürüyen iki genç adama baktı.
-Can; Siz daha tanışmadınız mı?
-Hakan; Bizde asansör beklerken karşılaşmıştık aslında.
O sırada Hakanın yanında duran ve karşılaştığımız andan itibaren konuşmayan adam bakışlarını bana çevirdi.
-Kutay; Kutay Keskin. Dava ile ilgili detayları mail olarak atarım. Yarın sabah 8 de hazır olun sizi evinizin önünden alayım. İlçe değiştireceğiz. Numaramı birinden alarak konumunuzu atarsınız.
Tek nefeste sıraladığı cümlelerin ardından Can abiye baş selamı verip uzaklaşmaya başlamıştı. Benimse kaşlarım çatılmıştı. O sırada hakan mahcupca tebessüm etmişti.
-Hakan; Kusura bakmayın. Yeni tanıştığı insanlara hemen ısınamayan biri. Tekrardan hoşgeldiniz. İyi akşamlar.
Diyerek Hakan da yanımızdan uzaklaşmıştı. Aman sanki ben ona hemen ısındım haspam. Neyse ki şu an kafama taktığım daha büyük bir sorunum vardı. Can abiyle laflayarak otoparka doğru ilerlemeye başladık.
-Can; Konuştunuz mu?
-Gece; Konuşmakla kast ettiğinin ne olduğuna bağlı. Bana gözüne gözükmememi söyledi ve gitti. O da bir şey değil mi? En azından hala benden nefret ediyor. Hiç bir duygu beslememesi daha da kötü olurdu.
Kurduğum acınası cümleye karşı Can abi şefkatle saçlarımı okşadı. Ve arabasına bindik. Beni eve bırakacaktı.
-Can; Yiğitle konuştun mu?
Kafamı iki yana salladım.
-Gece; Hayır. Karşılaşmadım henüz. Karşılaşmak istediğimden de emin değilim.
-Can; Anlıyorum. Takma kafana her şey olacağına varır.
Kafa sallamıştım ve yolun kalan kısmı havadan sudan muhabbetlerle geçmişti. Kendimi eve atar atmaz duşa girmiştim. Ve uyuyamayacağımı bildiğim halde yatağıma uzandım. Uyuyamıyordum. Yaklaşık 13 senedir günde 3-4 saat uyku uyuyabiliyordum. Bir psikologa gitmem gerek miydi? Kesinlikle evet. Peki kaygı bozukluklarımı geçirebilecek olan kişi psikolog muydu? Sanmam.
####################
Merhabalar. Öncelikle aklınızda şu an birden fazla soru olabilir en basitinden 'Emir kim aq?' gibi bir soru. Sadece şu anlık kendinizi kurguya bırakmanızı rica ediyorum. İlk başta Geceyi benimseyelim zaten sonraki bölümlerde diğer karakterleri derin derin işleyeceğim. Onun dışında olanla ölene çare yok, her şey olacağına varır tarzı ifadeleri çok kullandığımı fark ettim☺️. Umarım sizi rahatsız etmiyordur. 7,8lik deprem yaşamış bir insan olunca kendini kadere teslim ediyorsun galiba o yüzden bu tarz ifadeleri çok kullanıyorum. Sizi rahatsız eden kısımlar olursa belirtin lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecemin Karanlığı
Ficción General; Biliyor musun? Benimle inatlaşmana bayılıyorum. Kaşlarımı çatarak anlamaz gözlerle gözlerine baktım. O ise sakin ve farklı bakıyordu. ; Çünkü bence senin dilinde inatlaşman ona kıymet verdiğini gösteriyor. Hemen pes edip bir kenara atmıyorsun ya...