3.Bölüm: Gözlerime Yasak Olanım.

2.2K 105 248
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız🖤

🔗

YAZARIN ANLATIMIYLA...

Yine yorgun argın bir günün sonunda evlerine dönüyorlardı iki arkadaş. Gün boyu işlerle ilgilenmiş ve bitmek bilmeyen toplantıların hepsine itinayla katılmışlardı. Bu süre zarfında yanlarında kızları Müge Bala da vardı. Her zaman arkadaşlarının hanımlarına bırakamıyorlardı. Bazen onların da işleri oluyordu ve çok rahatsızlık vermek istemiyorlardı Çelebi ve Turan ikilisi.

Henüz üç yaşındaki kızları oldukça yaramaz olsa da, sanki babalarının önemli işleri olduğunu anlamış gibi gün boyu akıllı uslu durmuştu. Çelebi elindeki çubukla dosyaları proje ortaklarına açıklarken, kucağındaki minik de öylece çubuğu yakalamaya çalışmıştı. Masada harıl harıl dosya imzalayan Turan ise arada başını kaldırıyor ve kızına en içten gülümsemesini yollayarak işine devam ediyordu.

Her daim güleç olan Müge Bala ise ona karşılık vermekten geri durmuyordu. Bu kız tüm şirketin favorisiydi. Onunla beş dakika oynamak için ne çabalar verdiklerini bir onlar bir de Allah bilirdi.

Şimdi ise Safa'ların evine gidiyorlardı. Her ne kadar yorgun olsalar da haftada bir yapılan bu aile birleşmesini kaçırma gibi bir düşünceleri yoktu. Birbirleriyle vakit geçirmek onlar için alışkanlıktan ziyade bir yaşam fonksiyonuydu. Vazgeçilemez bir eylemdi.

Nihayet vardıklarında kısa bir selamlaşmanın ardından yemekler yenilmiş, sofralar toparlanmış ve tatlı yeme kısmına geçilmişti. Herkes kendi tabağına gömülüp, aynı zamanda da sohbet ederken çocuklar yer sofrasında tatlılarını yiyorlardı.

Henüz altı-yedi yaşlarındaki Safa, Tufan, Elyesa, İlyas, Gültekin Esved ellerine tabaklarını almış ve hemen önlerinde oturan, aç bir kuş gibi ağzını açarak bekleyen kızlara tatlı kaşığı ile tatlı yediriyorlardı.

"Kız zilli, yavaş ye boğulacaksın!" dedi Safa, minik Dilaşub'a. Minik kızın anne ve babası onlarla takılmasına izin verdiği için oldukça mutluydu Safa. Bazenleri kendilerinin burada çalıştığını ve kızlarıyla oynamalarının doğru olmadığını söylüyordu. Ama tüm bunlar o küçük çocukların umrunda dahi olmuyordu. Hem ne saçma düşüncelerdi onlar öyle? Sırf burada çalışıyorlar diye çocuklarına kendileri ile arkadaşlık etmelerine izin vermemek de ne demek oluyordu? Arkadaş olmak için illa hepsinin anne ve babası zengin mi olmalıydı?

"Veee!" diye sinirle bağırdı Dilaşub. Minicik boyu ve de türlü türlü huyları vardı.

"Vee değil kız, verir misin diyeceksin! Az kibar ol!" dedi Safa bir yandan da kaşığı küçük kızın ağzına tıkarken.

Dilaşub ağzındaki tatlıyı hemen yuttu. "Vee dedim!" dedi aynı sinirle. Safa ters ters baktıktan sonra kendini tutamayarak güldü ona.

"Aç ağzını." dedi Tufan bir dizine oturttuğu Çisil'e doğru. Çisil ağzını açıp tatlıyı yediğinde sevimli sevimli gülmüş ve kibar kibar yemişti tatlısını. Diğerleri gibi ağzının kenarına bile bulaştırmamıştı. "Bak benimki ne güzel yiyor Safa, seninki gibi değil." Önce kucağında oturan Çisil'i sonra da Safa'nın karşısına oturan Dilaşub'u gösterdi. Sırıttı kocaman. "Nasıl da kibar."

Safa daha çok güldü. "Kibar olmasın istemem ben. Ne o öyle iki saatde bir kaşık bitirecek." Gözleriyle önündeki boş tabağı işaret etti. Dilaşub yine VEE diye bağırınca hemen başka bir tabak alarak ona yedirmeye devam etti. "Yarasın tosunuma." dedi babasının ona dediği lafı kullanarak. "Yesin de büyüsün." Bunu da babası söylüyordu.

İNCİ ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin